Lokman Suresi 14. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Lokman Suresi 14. ayeti ne anlatıyor? Lokman Suresi 14. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Lokman Suresi 14. Ayetinin Arapçası:

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ

Lokman Suresi 14. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz insana, anne-babasına mümkün olan en iyi şekilde davranmasını emrettik. Annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımış; sütten kesilmesi de iki yılı bulmuştur. Onun için, ey insan, bana şükret, ana-babana da teşekkür et. Unutma ki, sonunda bana dönecek ve yaptıklarının hesabını vereceksin.

Lokman Suresi 14. Ayetinin Tefsiri:

Anne-babaya iyilik İslâm’ın önde gelen ahlâkî esaslarından biridir. Anne-baba müslüman olsa da olmasa da onlara mutlaka iyi davranılmalıdır. müslüman iseler seve seve iyiliğe devam etmek, şâyet değilseler yine de İslâm’ın bir emri olarak onlara iyilikle sahip çıkmak lazımdır. Meselâ günaha iştirak etmeksizin yemek, içmek, giymek gibi ihtiyaçlarını düzene koymak, eziyet etmemek, ağır söylememek, hastalıklarını tedâvi ettirmek ve vefatlarında defnetmek gibi dünyaya ait yardımlarda bulunmak bu kabildendir. Ancak ana baba müslüman olmamakla birlikte, bir de çocuklarını körü körüne Allah’a şirk koşmaya zorlarlarsa, onlara bu hususta kesinlikle itaat edilmemelidir. Çünkü Allah’a isyan sayılacak emirlere itaat etmemek de dinin temel esaslarından biridir. Âyet-i kerîme, Mekke döneminde ana babaları tarafından şirke zorlanan gençlere bir çıkış yolu göstermek için indirilmiştir. Nitekim bunun en dikkat çekici misallerinden biri şöyledir:

Ashâb-ı kirâmdan Sa‘d b. Ebî Vakkâs (r.a.), annesine karşı itaatkâr bir evlattı. Bu mübârek sahâbî İslâm’la şereflendiği zaman annesi:

“–Ey Sa‘d! Sen ne yaptın? Eğer sen, bu yeni dîni bırakmazsan, yemîn olsun ki, ben bir lokma bile yemem, içmem, nihâyet ölürüm. Sen de benim yüzümden «İşte bu kişi anasının kâtilidir!» diye kötü bir isimle çağrılırsın!” demişti. O da:

“–Yapma anneciğim, ben bu dîni hiçbir şey için terk edemem!” deyince, anası da iki gün, iki gece yememiş, kuvvetten düşmüştü. Bunu gören Sa’d (r.a.):

“–Anneciğim! Vallahi yüz canın olsa da hepsi birer birer çıksa, ben bu dîni hiçbir şey için terk edemem, bilesin! Artık dilersen ye, dilersen yeme!” dedi. Çaresiz kalan Sa‘d’in annesi yemeğe başladı. Bu sebeple bu âyet-i kerîmeler nâzil oldu. (Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe 43-44; İbn Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II, 368)

14. âyette “annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımıştır” buyrularak annenin fedakârlığına hususi bir yer verilmekte, dolaylı olarak onun daha çok alaka ve muhabbet beklediğine işaret edilmektedir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.), ashâb-ı kirâmdan birinin: “Yâ Rasûlellah! Kime iyilik etmeliyim?” şeklindeki bir sorusuna, üç defa peş peşe “annene” diye cevap vermiş; dördüncüsünde “babana” buyurmuştur. (Tirmizî, Birr 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 3, 5)

Mâneviyat yolunun büyüklerinden Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin bir vasiyet niteliğindeki şu nasihati, yüksek bir İslâm ahlâkını gözler önüne sermektedir. Hz. Pîr buyuruyor ki:

“Bizim kabrimizi ziyârete gelenler, önce annemin kabrini ziyâret etsinler!”

Nitekim bugün, Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin kabrini ziyârete gidenler, önce annesinin kabrini ziyâret etmektedirler.

Abdurrahman Câmî (k.s.) de anneye hürmet ve sevgiyle alâkalı olarak:

“Ben annemi nasıl sevmem ki; o beni bir müddet cisminde, uzun bir zaman kucağında, ölünceye kadar da kalbinin şefkat köşesinde taşımıştır. Ona hürmetsizlik göstermekten daha kötü bir şey bilmiyorum!..” derdi.

Âyette yer alan “sütten kesilmesi de iki yılı bulmuştur” ifadesi, emzirmenin normal süresinin iki yıl kadar olmakla birlikte bunun mutlaka tamamlanması gerekmediğine, ana-baba isterlerse çocuğun iki yıl dolmadan da sütten kesebileceğine işaret etmektedir. (bk. Bakara 2/233)

Lokmân (a.s.), oğluna verdiği nasihatlere şöyle devam ediyor:

Lokman Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Lokman Suresi 14. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.