Lukata Ne Demektir?

Lukata ne demektir? Kısaca anlamı nedir? Fıkıh kavramı olarak ne anlama geliyor?

Sözlükte "yerden kaldırılan buluntu, yitik, başak, madendeki altın parçaları" gibi anlamlara gelen lukata, bir fıkıh kavramı olarak, sahibinin koruması altında olmayan, sahibi tarafından kaybedilen şeyi ifade etmektedir. Yitiği alan kimseye mültekıt denir.

Hz. Peygamber, buluntu malın emânet olarak alınıp bir yıl ilan edilmesini, fakat deve gibi kendisini koruyabilen ve bir zarar gelmeyeceğinden emin olunan malların ise bırakılmasını, sahibinin onu bulacağını belirtmiştir (Buhârî, İlim, 28; Şürb, 12; Lukata, 2, 3, 4,11; Talâk 22; Edeb 75; Müslim, Lukata, 1; Muvatta, Akdiye, 46; Ebû Dâvud, Lukata, 1; Tirmizî, Ahkâm, 35). Başka bir hadislerinde de; "Kim bir buluntu ele geçirirse, buna adâlet sahibi birini şâhid tutsun, ne buluntuyu gizlesin ne de nazardan kaçırsın. Sahibini bulunca hemen ona versin. Sahibini bulamazsa (bilsin ki) bu mal Allah'ındır; onu dilediğine verir." buyurmuşlardır (Ebû Dâvud, Lukata, 1).

Hz. Peygamber'in koymuş olduğu bu ilkelerden hareketle, fakihler buluntunun durumu ve yapılması gerekenler konusunda kurallar koymaya çalışmışlardır. Buna göre, yitiği bulanın, sahibine vermek üzere alması tavsiye edilmiştir. Hatta zayi olması endişesi var ise alınması vacip olarak kabul edilmiştir. Yitik malı bulan kimse, bunu sahibine vermek üzere aldığına bir şahit tutması gerekir. Şahit tutarsa, bulduğu mal yanında emanettir; bir kusuru olmadan telef olması halinde tazmîn etmesi gerekmez. Ancak şahit tutmazsa, malın telef olması halinde, sebebine bakılmaksızın tazmîn etmesi gerekir.

Lukatayı alan kişi, malın durumuna göre uygun bir şekilde ve uygun bir süre ilan eder. Hadislerde bu bir yıl olarak belirlenmiştir. Sahibinin ortaya çıkması ihtimali kalmayınca, fakirlere onun adına sadaka olarak verir. Daha sonra sahibinin çıkması halinde, sadaka olarak verdiğini söyler. Mal sahibi bunu kabul ederse, sevabı kendisinin olur. Kabul etmemesi halinde bu mal fakirin yanında olduğu gibi bulunursa onu geri alır, yoksa bulan tazmîn eder.

Kıymetsiz şeylerin uzun süre ilan edilmesi gerekmez. Buluntu malların devlet yetkililerine verilmesi de caizdir. Günümüzde, kayıp eşyalar için bürolar kurulmuş olup, buralarda mallar daha güvenli bir şekilde muhafaza edilebilmekte, ayrıca buralar kaybeden için de müracaat mekanı olmaktadır. Bu nedenle, kayıp bir malı bulan kişinin bunu alıp devlet yetkililerine vermesi daha uygun olur.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.