Mağrib Ne Demek?
Mağrib: Batı, garb. Güneşin batma vakti, akşam. Mağrib ülkeleri, batıda bulunan ülkeler anlamlarına gelmektedir.
MAĞRİB KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan,
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem,
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem,
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana..
*****
Mâlikî âlimlerinden birisine nisbet edilen bir görüşe göre, âdet döneminin uzun sürmesi hâlinde, unutma söz konusu olabileceğinden hâfızlık yapan âdetli kadının Kur’ân-ı Kerîm’i “ezberinden okuması”na cevâz verildiği söylenmektedir. (İbn-i Kudâme, el-Muğnî, I, 193) Mağrib ulemâsının ileri gelenlerinden, mâlikî hadis âlimi Hasen bin Sıddîk el-Gımârî, geçtiğimiz yaz Türkiye’ye ziyarete geldiğinde kendisine, “hayızlı kadının Kur’ân okuyabileceğine” dair Mâlikî Mezhebi’nden nakledilen bu fetvâyı sorduk. O da bu görüşün aslının olmadığını, Mâlikî mezhebinde bu fetvâ ile amel edilmediğini söyledi ve kadının muayyen hâllerinde Kur’ân
okumasının haram olduğunu ifâde etti. Yine Mekke fıkıh ulemâsından Kubeysî’ye aynı mes’ele sorulduğunda: “Allâh’ın emrini yerine getirmek farz, nehyini işlemek ise haramdır. Abdestsiz olanların Kur’ân’a dokunmaları da âyet ve hadislerle haram kılınmıştır.” demiştir.
*****
Ebû Osman el-Mağribî Hazretleri buyurmuşlardır ki:
“Sâlik hevâ ve hevesini terk edip Allâh’a ibâdet ve tâata dönmelidir. «Sefer der vatan» sözüyle kastedilen,
bir memleketten diğer bir memlekete yolculuk etmek değil, insanın kendi iç âleminde Allâh -celle celâlühû-’ya vuslatıdır. Sâlik, bir mürşid-i kâmil bulduğu zaman zâhirî yolculuğu bırakıp bâtınî yolculuğa başlar.”
Seyr ü sülûkte bu düstûr ile sâlik, “Ben Rabbime gidiyorum.” (es-Saffat, 99) diyen İbrahim -aleyhisselâmgibi,
her adımda Rabbine gitmekte olduğunun idrâkine ulaşır.
*****
Tevhîd Sancağını Maşrıka ve Mağribe Taşıyan Hazret-İ Zülkarneyn -aleyhisselâm-
Zülkarneyn kelimesi “iki asır sâhibi” mânâsına gelmektedir. Dünyânın şark ve garbını dolaşması, Allâh’ın kendisine nûr ve zulmeti Mûsâhhar kılması (emrine vermesi) gibi sebeplerle O’na Zülkarneyn lâkabı verildiği
nakledilmektedir.
Hazret-i Zülkarneyn’in Peygamber mi yoksa velî mi olduğu husûsunda ihtilâf vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de doğuya ve batıya yaptığı seferleri zikredilmiştir. Hazret-i Nûh’un oğlu Yâfes’in soyundandır. Asıl ismi İskender’dir. Ancak Hazret-i Zülkarneyn, Makedonyalı İskender ile karıştırılmamalıdır. Târihteki Büyük İskender, M.Ö. III. asırda Makedonya’da dünyâya gelmiş, Hindistan’a kadar gitmiştir. Aristo’nun talebesidir. İskender-i Zülkarneyn -aleyhisselâm- ise, Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm- zamanında yaşamıştır. Hattâ onunla haccetmiş, duâsını almıştır.
YORUMLAR