Mahmud Sami Efendi Hazretlerinin İnsani İlişkileri

Mahmud Sami Efendi Hazretlerinin insani ilişkileri nasıldı? Tasavvuf yolunun ilk ve son dersi...

Muhterem Üstaz Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri bütün mahlûkat, eşya ve insanlarla ilişkilerde son derece nezih, nazik ve sevgi dolu davranışlar sergilemişlerdir.  Yumuşak huyu ve güzel ahlakıyla çevresinde; “Melek Sami Efendi” diye tanınmıştır. Mürşidinin: “Edebine melekler gıpta eder” diyerek gıyabında hüsn-i şehadette bulunduğu bir Hak dostu olarak yaşamıştır.

Yirmi beş seneye yakın hizmetlerinde bulunan merhum Musa Efendi Hazretleri, o büyük Allah dostunun insâni davranışlarını, muhataplarına gösterdikleri sevgi, şefkat, merhamet ve yakın ilgiyi şu veciz ifadelerle anlatırlar:

“Muhterem Üstat Hazretlerinin hayatı boyunca hiç bir kimseyle çekiştiğini, münakaşa ettiğini, gıybet yaptığını gören, işiten yoktur. Hiç kimseye kızmaz, hiç kimseden kırılmazlardı. Hiç kimseye tepeden bakmaz, hiç kimseyi hor görmezlerdi.”

TASAVVUF YOLUNUN İLK VE SON DERSİ

Sami Efendi hazretleri Üniversite­yi bitirdiği yılda Muhammed Es’ad Erbili Hazretleri ile ilk buluştuğunda şu dersi almıştı: “Evladım! Bu yüce yolun ilk dersi kimseyi incitmemek, son dersi de kimseden incinmemektir.”  Sanki bir ömür bu dersi hayata geçirmek için gayret etmişler, söz ve davranışlarıyla etraflarına örnek olmuşlardır.

Muhterem Üstat Hazretleri ile ilgili olarak nakledilen, anlatılan ve her biri hayat dersleri taşıyan pek çok hatıra vardır. O hatıralardan biri onun ihvana bakışı açısından çok manidardır.

“-Erenköy’de Güllü Köşk’te Ramazan aylarında cemaatle teravih namazları kılınırmış. Anadolu’dan ve yakın çevreden ziyaret için gelenler olurmuş. Bir gün Konya, Kayseri ve diğer şehirlerden sevenleri Üstadımızla birlikte teravih namazı kılmak üzere çıkıp gelmişler. Fakat o gün Sami Efendi Üstadımız rahatsızlığı dolayısıyla cemaate çıkamamışlar. Gelen ziyaretçiler namazdan sonra çok mahzun olmuşlar ve şifayab olmaları için dualar yapmışlar. Gönüllerinden de; acaba pencereden de olsa bir nazar atfetme imkanı olmaz mı? diye arzulamışlar. Damatları merhum Ömer ağabeyden ricada bulunmuşlar. Hiç değilse pencereden baksalar da bahçeden nur yüzünü bir görsek demişler. Ömer abi hemen yukarı çıkıp Muhterem Üstadımıza kardeşlerin selamlarını ve taleplerini arzeylemiş. Peşinden de: Efendim! Hiç olmazsa şu pencereden bir selam verilse demiş. Üstadımız hazretleri sevgi dolu gözleriyle damadına bakmış ve: “- Evladım Ömer! Fakir bugüne kadar hiçbir ihvana tepeden bakmadım. Madem uzaktan gelmişler, çok arzu ediyorlar birlikte aşağıya inelim ve kardeşlerimizle yüz yüze görüşelim” buyurmuş. Elbiselerini giyip aşağı kata inmişler ve evlatlarıyla birlikte göz göze, kalb kalbe görüşmüşlerdir.”

SAMİ EFENDİ’NİN KUL HAKKI VE HELAL-HARAM HASSASİYETİ

Muhterem Üstat Hazretleri her konuda olduğu gibi kul hakkı ve helal-haram konusunda da pek hassas davranmışlardır.

Hiç bir kimsenin gönlünün incitilmesine fırsat vermemişlerdir. İnsani ilişkilerde söz ve davranışların yanlış anlaşılma tehlikesinden dolayı pek az konuşmuşlardır. Bir Konya seyahatlerinde yol refikleri, sadece “peki” sözcüğünü işittiklerini anlatırlar. Sami Efendimizin söz disiplini ile ilgili olarak Musa Efendimiz hazretleri çok veciz, beliğ bir ifade ile şöyle buyurur: “Fem-i saadetlerinden ne bir kelime az, ne bir kelime fazla kelam çıkardı.”

Allah dostları en zor zamanlarda bile hep çözüm üreterek çare bulmuşlardır. Kimseyi yargılamamışlar, kimseyi çekiştirmemişlerdir. Hep gönül yapıcı olmuşlardır. “Bir gün Muhterem Üstaz Hazretleri nişan merasimine davet edilmişler. Ev sahibi nişan yüzüğünün kendileri tarafından takılması ricasında bulunmuş. Bir tepside yüzükler getirilmiş. Sami Efendimiz yüzüğü takmak üzere yerinden kalkınca görmüş ki her iki yüzük de altın. Hiç kimseye bir şey söylemeden kendi parmağındaki gümüş yüzüğü çıkarıp damada takmış ve: “Evladım bu yüzüğü bugünün hatırası olarak kabul buyur. Diğerini de ailenize hediye edersiniz” buyurmuş. Böylesine nazik, ince ruhlu davranışıyla hem haram bir iş yapmaktan kurtulmuş, hem de damat ve aile bireylerini hediyesiyle sevindirmiştir.

Rabbimiz cümlemize o büyük Allah dostunun bir ömür gösterdiği hassasiyetten, ahlâki, rûhi güzelliklerinden, inceliklerinden hisseler alabilmeyi nasip eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 396

 

İslam ve İhsan

İSLAM’DA İNSAN İLİŞKİLERİ

İslam’da İnsan İlişkileri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.