Mâide Suresi 115. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mâide Suresi 115. ayeti ne anlatıyor? Mâide Suresi 115. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mâide Suresi 115. Ayetinin Arapçası:

قَالَ اللّٰهُ اِنّ۪ي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بَعْدُ مِنْكُمْ فَاِنّ۪ٓي اُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَٓا اُعَذِّبُهُٓ اَحَدًا مِنَ الْعَالَم۪ينَ۟

Mâide Suresi 115. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah da şöyle buyurdu: “Ben o sofrayı size elbette indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden kim nankörlük edip inkâra saparsa, hiç şüphesiz ben onu dünyalar içinde hiç kimseyi cezalandırmadığım şekilde cezalandıracağım.”

Mâide Suresi 115. Ayetinin Tefsiri:

Îsâ (a.s) önce Cenâb-ı Hakk’a “Allahım, Rabbimiz” diye iki defa nida etti. Bu hitap, onun tazarru ve yakarışının ne kadar içten olduğunu, duasını ne kadar samimi yaptığını göstermektedir. Hz. İsa duasında, Havârilerin aksine dini maksatları öne almış, inecek sofranın kendileri için, hem öncekiler hem de sonrakileri için mânevî neşelerin coştuğu bir bayram olmasını istemiş, yeme maksadını ise hem geriye bırakmış hem de rızık olmakla ifade etmiş, sonra da rızıkta takılıp kalmayıp rızkı veren Allah’a geçmiş, O’nu yüceltmiş ve böylece ona şükrünü arzetmiştir. Bu da ruhların, mânevî derecelerine göre niyazda bulunduklarını ve mertebe itibariyle aralarında büyük farkların olduğunu göstermektedir.

Îsâ (a.s.)’ın bu kadar tezellül, tevazu ve yakarış içinde yalvarmasına rağmen, istenenin bir mûcize olması sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın cevâbı oldukça şiddetli ve ikaz edici olarak nâzil olmuştur. Böyle bir sofra indirmeye şüphesiz kadir olduğunu, fakat böyle bir mûcize gerçekleştikten sonra inkâra saplananların benzeri görülmemiş şiddetli bir azaba maruz kalacaklarını bildirmiştir.[1]

Mahşer yerindeki Îsâ (a.s.) yönelik ilâhî sorgu şöyle devam ediyor:

[1] Sofranın indirilip indirilmediğine dair iki görüş ileri sürülmüştür. Birinci görüşe göre sofra indirilmiş, insanlar ondan yemiş, bu mûcizeyi kabul etmeyip isyana dalanlar ise maymun ve domuzlara çevrilmişlerdir. İkinci görüşe göre Allah sofrayı indirmeyi “bir daha inkâra düşülmemesi” şartıyla vaad edince, Havâriler istiğfara sarılıp, “böyle bir tehlikeyi kesinlikle arzu etmeyiz” demişler ve sofra da inmemiştir. 

Mâide Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mâide Suresi 115. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.