Maide Suresinin 88. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Mâide suresinin 88. ayetinde ne anlatılıyor? Helal-haram duyarlılığına işaret eden ayet, Mâide suresinin 88. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ

Allah’ın size verdiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah’tan sakının! (Mâide, 5/88)

HELAL–HARAM DUYARLILIĞI

Bilgi:

Rabbimiz, birçok varlık yaratmış ve imtihanın bir gereği olarak bunlardan bir kısmını insanlara haram kılmıştır. Allah bize iyi, temiz ve sağlığımıza yararlı şeyleri helal kılar. Kötü, pis ve zararlı şeyleri yasaklar. Müslüman helal-haram duyarlılığı içerisinde davranır, kazanç ve rızıkta helal olanı tercih eder. Bizi harama düşürmeyecek pek çok helal nimet vardır. Rızık olarak helal yiyecekler yeter.

Mesaj:

Allah'a karşı gelmekten sakınmak, haramlardan uzak durmak ve helal gıda konusuna önem vermek gerekir.

Kelime Dağarcığı:

Rızık: Allah tarafından verilen nimet, mal, nasip, pay.

Haram: Kesin bir delille ve açık bir şekilde yapılmaması istenen fiil, davranış.

Helal: Dinen yapılması veya yenip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılan.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz ve güzel nimetleri kendinize haram kılmayın! Haddi de aşmayın; çünkü Allah haddi aşanları sevmez.
  2. Allah’ın size verdiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının!

Bu âyetlerin iniş sebebiyle alakalı şöyle bir rivayet nakledilir:

Ashâb-ı kirâmdan bâzıları birgün Sevgili Peygamberimiz’in ibâdetini öğrenmek için mü’minlerin annelerine sormuşlardı. Onlar da gördüklerini anlattılar. Efendimiz’in îtidâl üzere yapmış olduğu ibâdetlerini az gören bu kimseler kendi kendilerine:

“– Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır” dediler. İçlerinden biri:

“– Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım” dedi. Bir diğeri:

“– Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim” dedi. Üçüncü sahâbî de:

“– Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim” diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi:“ Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bazan oruç tutuyor, bazan tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse, benden değildir.” (Buhârî, Nikâh 1)

Sonra sahâbeyi toplayıp onlara şöyle bir konuşma yaptı:

“Birtakım kimselere ne oluyor ki hanımlarıyla beraber olmayı, yeme içmeyi, güzel koku sürmeyi, uyumayı ve meşrû sayılan dünya zevklerini kendilerine haram kılıyorlar. Şüphesiz ki ben size keşiş ve ruhban olmanızı emretmiyorum. Benim dinimde et yemeyi terk etmek, kadınlardan uzaklaşmak bulunmadığı gibi, dünyadan el etek çekip manastırlara sığınmak da yoktur. Ümmetimin seyahati oruç, ruhbanlığı ise cihaddır. Allah’a ibâdet ediniz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız, hac ve umre yapınız, namazlarınızı kılınız, zekâtınızı veriniz, Ramazan orucunu tutunuz. Siz dosdoğru olunuz ki başkaları da öyle olsun. Sizden önceki ümmetler, aşırılıkları yüzünden helâk oldular. Dini kendilerine zorlaştırdılar, Allah da onlara zorlaştırdı. Bugün kilise ve manastırlarda bulunanlar, onların artıklarıdır.” (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 207-208)

Eşyada aslolan mübahlıktır. Allah Teâlâ bunları kulların hayatiyetlerini devam ettirmeleri için yaratmıştır. Ancak imtihan gayesiyle bir takım şeyler haram kılınmış, onlara dokunulmaması emredilmiştir. Zaten dinlerin gönderiliş maksadı da neyin helâl neyin haram olduğunu beyân etmek ve insanların bu sınırlar içinde yaşamalarını sağlamaktır. Bu yetki sadece dine ait olup, kulların kendiliklerinden bir şeyi haram veya helâl kılma salahiyetleri yoktur. Bu hususla ilgili âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Hiçbir delile dayanmadan sırf dillerinizin yalan yere nitelendirmesiyle, “Şu helâldir, şu haramdır” demeyin. Böyle yapmakla Allah adına yalan uydurmuş olursunuz. Allah adına yalan uyduranlar ise asla kurtuluşa eremezler.” (Nahl 16/116)

“De ki: «Allah’ın kulları için yarattığı zînetleri, temiz ve hoş rızıkları kim haram kılabilir?»” (A‘râf  7/32)

Bu âyetlerin mânasını izah sadedinde âlimlerimizin güzel açıklamaları olmuştur. Şu misal ne kadar dikkat çekicidir: Bir adam Hasan Basrî’ye gelir ve bir komşusunun, şükrünü edâ edemeyeceği için pelte yemediğini söyler. Hasan Basrî de: “Komşun soğuk su içiyor mu?” diye sorar. Adam, “Evet” deyince de: “Senin komşun meğer soğuk suyun şükrünün, pelteden daha ağır olduğunu bilemeyecek kadar cahil bir adammış” der.

Yine Allah dostlarından Fudayl (k.s.)’a zühd için güzel elbise, et ve hurma tatlısı gibi güzel şeyleri terk etmenin hükmü sorulur. Ben tatlı yemem diyen adama: “Keşke hem yeseydin hem de Allah’tan korksaydın. Çünkü Allah Teâlâ helâl ve temiz şeyleri yemeni kerih görmez. Sen asıl, annene babana iyilik yapmaya, sıla-i rahime riayete, komşuna iyilik etmeye, bütün müslümanlara merhametli olmaya, kinini yutmaya, sana zulmedeni affetmeye, sana kötülük yapana iyilik etmeye, belalara karşı sabırlı ve tahammüllü olmaya bak. Bu gibi hükümler zühd için hurma tatlısını terk etmekten daha önemlidir” tavsiyesinde bulunur.

  1. âyetteki “Haddi aşmayın” ifadesine şu mânaları vermek mümkündür: Helâli haram sayarak Allah’ın hükümranlık alanına girmeyin. O hoş ve temiz rızıkları kazanırken başkalarının hakkına tecavüz etmek suretiyle haram yapmayın. Helâl şekilde kazandığınız nimetlere de normal ihtiyaçtan daha fazla hırs ve düşkünlük ile atılıp İsrâf etmeyin. Sadece şehvetlerin peşine koşmayın. Gerek kendinizin gerek başkalarının hakkını gözeterek ölçülü bir şekilde hareket edin. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.
  2. âyetteki “yiyin” ifadesi, “yeme, içme, giyinme, seyahat etme gibi yollarla dünya nimetlerinden yararlanın” mânasında olup, insanın günlük hayatının vazgeçilmez ihtiyaçlarından ve dünya nimetlerinden istifade etmenin en önde gelen yolu olması sebebiyle “yeme” fiili esas alınmıştır.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com