Makam-ı Mahmud ile İlgili Hadisler

Makam-ı Mahmud nedir? Abdullah Sert Hocaefendi, Şifa-i Şerif eserinden Makam-ı Mahmud ile ilgili hadisleri okuyor...

MAKĀM-I MAHMÛD İLE İLGİLİ HADİSLER

Ebû Hüreyre radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre sahâbîler Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme: “Umulur ki böylece Rabbin seni Makãm-ı Mahmûd’a yükseltir.” (İsrâ 17/79.) âyetinin anlamını sordular. O da “Makãm-ı Mahmûd şefâat makamıdır.” buyurdu. (Tirmizî, Tefsîr 17/7, nr. 3137; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, II, 444. Ayrıca bk. II, 441)

Ashâb-ı kirâmdam Ka’b ibni Mâlik radıyallahu anh (v. 54/674) Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:

“Kıyâmet gününde insanlar Mahşer yerinde toplanacak. Ben ve ümmetim bir tepe üzerinde bulunacağız. Rabbim bana yeşil bir elbise giydirecek. Sonra konuşmama izin verilecek. Ben de Allah Teâlâ’nın söylememi istediği şeyleri söyleyeceğim (kendisini öveceğim; şefâat niyâz edeceğim). İşte Makãm-ı Mahmûd budur.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, III, 456; İbni Ebî Âsım, es-Sünne (Cevâbire), I, 526, nr. 804…)

Abdullah ibni Ömer radıyallahu anhümâ rivâyet ettiği bir hadiste şefâat hadisinden söz ederek şöyle buyurdu:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ilerler ve Cennet kapısının halkasını tutar. İşte o gün Allah Teâlâ onu, kendisine vaad ettiği Makãm-ı Mahmûd’a çıkaracaktır.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat (İvezullah), VIII, 310, nr. 8725; Elbânî, Silsiletü’l[1]ehâdîsi’s-sahîha, V, 590, nr. 2460.)

Hadisin tamamı şöyledir:

“Kıyâmet gününde güneş insanların tepesine iyice yaklaşacak, ter kulaklarının yarısına kadar çıkacak. Onlar işte bu hâldeyken Hz. Âdem’in yanına varıp kendilerine şefâat etmesini isteyecekler. O ise: “Ben bu yetkiye sahip değilim.” diyecek. Sonra Mûsâ peygambere gidecekler, o da aynı şeyi söyleyecek. Daha sonra Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yanına varacaklar. Peygamber aleyhisselâm insanlara şefâat edecek ve cennete varıp kapısının halkasını tutacak; işte o gün Allah Teâlâ onu, kendisine vaad ettiği Makām-ı Mahmûd’a çıkaracak, bütün mahşer halkı onu övecektir.”

Abdullah ibni Mes’ûd radıyallahu anhın, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivâyet ettiğine göre Makãm-ı Mahmûd, Allah’ın Elçisi’nin Arş’ın sağ tarafında ayakta duracağı bir makam olup ondan başka hiç kimse orada durmayacaktır. Dünyaya önce gelen ve sonra gelecek olan bütün insanlar o makama imrenecektir. (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, I, 398-399)

Yukarıda Ebû Hüreyre radıyallahu anhın rivâyet ettiği benzeri bir hadiste de, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in şöyle buyurduğu geçmişti:

“Cennet elbiselerinden bir elbise giyeceğim. Sonra Arş-ı Âlâ’nın sağ tarafında, ayakta duracağım. Benden başka, yaratılmışların hiçbiri o makamda durmayacaktır.” (Tirmizî, Menâkıb 1, nr. 3611)

Bu hadisin bir benzerini her ikisi de tâbiîn âlimi olan Kâ’bü’l-Ahbâr (v. 32/652) ve Hasan-ı Basrî de rivâyet etmiştir.

Makam-ı Mahmud Nedir?

Bir başka rivâyete göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:

“Makãm-ı Mahmûd, ümmetime şefâat edeceğim makamdır.”

Yine Abdullah ibni Mes’ûd radıyallahu anhın rivâyet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ben Makãm-ı Mahmûd’da duracağım.” buyurunca ashâb-ı kirâm:

“Makãm-ı Mahmûd nedir?” diye sordular. O da şu cevabı verdi:

“O gün Allah Teâlâ’nın (kullarını hesaba çekmek için) Kürsî’si üzerinde tecelli edeceği gündür.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, I, 398-399; Dârimî, Rikãk 80, nr. 2803.)

Hadisin tamamı şöyledir:

“Cenâb-ı Hakk’ın yer ile gök arasını dolduracak kadar geniş olan Kürsî’si, o gün zorlandığı için yeni deve semeri gibi gıcırdayacaktır. O gün siz huzûra yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak getirileceksiniz. Kendisine ilk defa elbise giydirilecek kimse Hz. İbrâhim olacaktır.

Allah Teâlâ ‘Benim dostumu giydirin!” buyuracak, hemen Cennet elbiselerinden iki beyaz elbise getirilip Hz. İbrâhim giydirilecek. Ardından beni giydirecekler. Bundan sonra Allah Teâlâ’nın sağında, dünyaya önce gelen ve sonra gelen bütün insanların imreneceği bir makamda duracağım.”

Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif

İslam ve İhsan

ALLAH'A YAKLAŞMANIN YOLU

Allah'a Yaklaşmanın Yolu

HER KALP BİR HAKİKAT PUSULASI MIDIR?

Her Kalp Bir Hakikat Pusulası mıdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.