Mal İle İlgili Ölen Kişinin Başına Gelen 2 Musibet
Müslümanın dünyaya bakışı nasıl olmalıdır? Hak dostlarının dünya ile ilgili bakışı nasıldı?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Derdmend insan, gör nʼider;
Muttasıl dünyâ cem ider,
Âhir bunda koyup gider,
Nicʼolur bizim hâlimiz?
“Gönlü dünya derdiyle dolu insana bir bak ki zamanını nelerle ziyan eder? Hiç durmadan dünyalık toplayıp durur. Fakat son nefeste onları bırakıp gider. Ne olacak bizim hâlimiz?!”
Dünya pazarının gözleri kamaştıran, gönülleri cezbeden, uğruna ömür tüketilen fânî metâları, yine dünyada kalır. Dolayısıyla dünyayı âbâd etmek için çırpınıp âhiretini berbâd etmek, en büyük hamâkattir. Dünyalık uğruna, kulluğundan tâvizler vererek âhiretini tehlikeye atacak hâl ve davranışlara sürüklenmek, ne dehşetli bir aldanıştır!
Dünya hayatında Allah rızâsı yerine sırf dünyevî menfaatler için çalışıp bitkin düşen gâfiller hakkında Cenâb-ı Hak; «عَامِلةٌ نَاصِبَةٌ» “Çalışmış, fakat boşuna yorulmuşlardır.” (el-Ğâşiye, 3) buyurmaktadır.
Hikmet ehli de şöyle der:
“İnsan ölünce, malı hususunda iki musîbetle karşılaşır ki, daha önce bunlar gibisini hiç görmemiştir:
Birincisi, bütün malının elinden alınmasıdır. Diğeri de bütün malı elinden gitmesine rağmen, bunları nasıl kazanıp sarf ettiğinden hesaba çekilmesidir.”
Gerçek sahibi olmadığımız ve bir gün muhakkak elimizden alınacak olan dünya nîmetleri için, çok ince ve çetin bir hesaba tâbî tutulacak olmamız, o nîmetleri elde edip kullanma hususunda ne kadar hassas ve dikkatli davranmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu itibarla bilhassa hırs ve hasetten sakınıp kanaat ve rızâ ile gönül zenginliğinin huzuru içinde yaşamamız, kifâyet miktarıyla yetinmemiz, ihtiyaç fazlasını infâk ederek âhiret azığı biriktirmemiz elzemdir.
ÎMAN, AMEL-İ SÂLİH VE HAYIR-HASENATTAN HAZİNELER BİRİKTİR!
İmâm Şâfiî -rahmetullâhi aleyh- buyurur:
“Ey dünya ve dünyanın süsüyle şeref bulduğunu zanneden! Ölüm binâya da gelecek, binâ edene de… Kimin izzeti dünya ve süsüyse, bilsin ki izzeti pek az, zevâle mahkûm ve fânî… Bil ki dünyanın hazineleri altındandır. Sen; îman, amel-i sâlih ve hayır-hasenattan hazineler biriktir!..”
İnsanın gerçek servetinin, Allah rızâsı için infâk ederek âhiret sermayesi kılabildiği varlıklardan ibaret olduğunu, şu hâdise ne güzel îzah etmektedir:
Peygamber Efendimiz’in âilesi bir koyun kesmişti. Birçok kimseye infakta bulunulduktan sonra Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, koyundan geriye ne kaldığını sordu.
Hazret-i Âişe Vâlidemiz:
“–Sadece bir kürek kemiği kaldı.” cevâbını verince, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Desene bir kürek kemiği hâriç, hepsi bizim oldu!” buyurdu. (Tirmizî, Kıyâmet, 33)
Dünyanın en bâriz husûsiyeti, vefâsının olmayışıdır. Verdiğini bir gün mutlaka geri alır. Vefâsını göreceğimiz ve bizi ebedî hayatımızda da terk etmeyecek dünya malı ise, şimdiden infâk ederek âhirete gönderdiklerimizdir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hakîkati de bir başka hadîs-i şerîflerinde şöyle ifade buyurmuşlardır:
“Âdemoğlu; «malım malım» deyip duruyor. Ey Âdemoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip sevap kazanmak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var!?” (Müslim, Zühd, 3-4)
Dolayısıyla esas servetimiz, ancak infâk edebildiklerimizdir. Allah için verebildiğimiz her şey bizimdir. Hâlis niyetle yaptığımız hayır-hasenat bizimdir. Gönlümüze aldığımız fakir, garip, kimsesizler bizimdir. Bu cihanda biriktirebileceğimiz en kıymetli hazine, kazanılmış gönüllerdir. En değerli servet de; sevindirilen mahzun yüreklerden Arş-ı Âlâ’ya yükselen güzel duâlardır. Zira onlar vesîlesiyle -inşâallah- Cenâb-ı Hakkʼın rızâsını kazanacağız, ebedî saâdet ve selâmete kavuşacağız.
İşte peygamberler, ashâb-ı kirâm ve Hak dostları dâimâ bu şuur ve idrâk içinde yaşadılar.
Sahâbe-i kirâmdan Sevbân -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
“«…Altın ve gümüşü biriktirip de bunları Allah yolunda sarf etmeyenlere acıklı bir azâbı müjdele!» (et-Tevbe, 34) âyeti nâzil olduğu zaman biz, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte seferde bulunuyorduk. Sahâbeden bazıları:
«–Altın ve gümüş hakkında inecek olan indi. (Artık bir daha onları biriktirmeyiz.) Keşke hangi şeyin daha hayırlı olduğunu bilsek de ondan biraz edinsek?» dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu cevâbı verdi:
«–Sahip olunan şeylerin en fazîletlisi; zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve kocasının îmânına yardımcı olan sâliha bir zevcedir.» (Tirmizî, Tefsîr, 9/9)”
Yani bu dünyada kazanıp biriktirmeye en çok lâyık olan şeyler; son nefesi, kabri ve âhireti güzelleştirecek olan mânevî hazinelerdir.
Ârif bir zâtın şu îkazı ne kadar ibretlidir:
“Hayret! Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirini yiyor!..”
Gerçekten de kabir ehli, dünyada hırsla peşinde koşup ömürlerini tükettikleri şeylerin, ne kadar boş hevesler olduğunu yakînen idrâk etmişlerdir, fakat heyhât! Artık iş işten geçmiş, her şey bitmiştir…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Ağustos, Sayı: 438