Manevi Olarak Heyecanlanmak Neden Önemli?
İnsanı hizmetlere koşturan ve hizmetin zevkle îfâ edilmesini sağlayan, gönüllerdeki aşk, şevk ve heyecandır. İçinde böyle bir heyecan taşımayan kimse, hizmetlerden mânen zevk alamayacaktır.
Şurası bir gerçektir ki müesseselerin ve hattâ devletlerin yükselişi, heyecanların doruk noktada yaşandığı dönemlerde olmuştur. Meselâ mübârek ecdâdımız Osmanlı’nın zirvede bulunduğu Kânûnî devri, bütün bir cemiyet fertlerinin, asâlet, ciddiyet ve îman vecdiyle coşkun çağlayanlar hâlinde olduğu bir devirdi. Bu devirde îmânın heybet ve heyecanı ile şâha kalkış, yalnız Kânûnî’de değil, devletin bütün müesseselerinde ve hattâ en küçük rütbedeki ferdinde bile görülmekteydi.
Nitekim Preveze zaferinin müjdesini dörtnala at üzerinde getiren levent, Topkapı Sarayı’na girince, atının dizginini çekmesiyle birlikte, at bir müddet iki ayak üzerinde dönmüştü. Bu manzarayı seyreden Kânûnî’nin, levende:
“–Ne azgın bir küheylânla gelmişsin!..” demesi üzerine Levend’in:
“–Hünkâr’ım, Akdeniz azgın bir küheylândı, -Allâh’ın izniyle- biz onu bile uslandırdık!..” cevabını vermesi, îman gücüyle şahlanıştan doğan heyecanın bir tezâhürüydü.
Pâdişahtan bir ere kadar hep aynı duyuş ve aynı kalp atışı vardı. Bu heyecanın sönmeye yüz tutması ise, çöküşün başlangıcını oluşturmuştur.
Allah yolundaki hizmetlerin gelişip büyümesi ve semere vermesi de yüreklerdeki dînî duygu ve heyecan nisbetindedir. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhumâ-’nın rivâyetine göre Allah Teâlâ, mü’minlerin kalplerinde gevşeklik zuhûr ettiği bir dönemde şu âyeti indirmiştir:
“Îmân edenlerin Allâh’ın zikri ve O’nun katından inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürperme zamanı daha gelmedi mi? Mü’minler, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar! Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (el-Hadîd, 16) (İbn-i Kesir, Tefsîr, IV, 332)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları