Manevi Sorunlar

Günümüzde dehşetli bir yangın var. O yangında birçok insan; “Bizi kurtarın!" diye feryat ediyor. Bu feryatlara, yardım çığlıklarına nasıl karşılık vereceğiz? Üzerimize düşen vazifeler nelerdir?

Bugün dehşetli bir yangın var. O yangında birçok insan;

“–Bizi kurtarın! Biz yandık bittik!” diye feryat ediyor.

Diğer tarafta ise, birtakım gafil kişiler; o yangını söndürmeye davet edildiği hâlde, işi ağırdan alıyor;

“–Önce çayımı, kahvemi içeyim, sonra gelirim.” diyor! Feryatlara sağır kesiliyor, bîgâne kalıyor.

BUNUN VEBÂLİ AĞIR OLMAZ MI?

Bunun vebâli ağır olmaz mı?

Her müslüman;

  • Ailesinden mes’ûldür,
  • Toplumdan mes’ûldür,
  • Bütün insanlıktan ve hâdisâtın akışından mes’ûldür.

Bu yangınlardan can kurtarmak hepimizin vazifesidir.

Bir annenin en fârik vasfı evlâdına süt vermektir. Fakat bir yangın esnasında, evlâdını kurtarmak yerine, süt vermeye devam ederse, evlâdı da yanar, kendisi de yanar. Fakat o anne; vaziyetin farkına varır da, o yangını söndürmek için bir kova su da o dökerse, evlâdını da kurtarır kendisini de kurtarır. Böyle bir anne, ömürlük teşekküre lâyıktır.

Bu temsilde, süt vermek, evlâtların sadece dünyevî ihtiyaçlarını karşılamak demektir. Bugün evlâtlarının yüksek tahsili, meslek kazanması ve dünyasını mâmur etmesi noktasında anne-babaların büyük bir hırs ve gayret gösterdiklerine şâhit oluyoruz. Çocukları imtihan olurken, mektep kapılarında heyecanla bekleştiklerini görüyoruz.

Ancak ciğerpâresi yavrularının âhiretleri husûsunda bu gayretler kadar olsun fedâkârlık gösteriyorlar mı?

Yoksa azıcık bir gayreti yeterli görme hatasına mı düşüyorlar.

“–Bir meslek için 10-15 yıl tahsil şart, bir yabancı dil için şu kadar emek zarûrî!” diye düşünen ve bu uğurda fedâkârlıktan kaçınmayanlar;

  • İslâm medeniyet ve kültürünü tahsil etmek için,
  • Ehl-i sünnet akîdesini, fıkhı, ilmihâli, helâli, haramı, siyer-i Nebî’yi, Kur’ân ve Sünnet muhtevâsını öğrenmek için,

Hulâsa;

  • Mahşer gününde cehennemden âzâd olup cennete girebilenlerden olmak için, ne kadar zaman ve emek gerektiğini tefekkür etmezler mi?

Bu büyük gayelere, dünyevî maksatlardan daha az ihtimam göstermek, -Allah korusun- dîni istihfâf etmek mânâsına gelmez mi?

Kaynak:

İslam ve İhsan

MANEVİ YOLDA FİRASET

Manevi Yolda Firaset

TEKNOLOJİNİN GETİRDİĞİ MÂNEVİ SORUNLAR

Teknolojinin Getirdiği Mânevi Sorunlar

GÜNÜMÜZÜN EN BÜYÜK SORUNU!

Günümüzün En Büyük Sorunu!

GÜNÜMÜZÜN EN KORKUNÇ GERÇEĞİ

Günümüzün En Korkunç Gerçeği

GÜNÜMÜZÜN MANEVİ KANDIRMACALARI

Günümüzün Manevi Kandırmacaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.