Manevi Terbiyede Bunlara Dikkat Edin!
Musa Topbaş Efendi, manevi terbiyede dikkat ettiği hususları anlatıyor.
Mûsâ Efendi şöyle buyurur:
“Mânevî yola tâlip olanlarda evvelâ; cömertlik, dürüstlük, tevâzû, engin gönül, mülâyemet, herkesle geçimlilik, ihlâs ve istikâmet aranır.
İkinci olarak da; gayret, samimiyet, fedâkârlık aranır…
Seyr u sülûk için mürâcaat edildiğinde, şeyh efendi her mürâcaat edeni hemen kabûl etmez. Sîretine ve sûretine bakar. Niyetini hâlis, mâneviyâta kâbiliyetli görürse istihâre verir, lâyık görmezse tehir eder. Onların gâyesi, gelişigüzel insan toplamak değil, lâyıkı vechile gönül ehillerini teşhis edip onları kemâle erdirmektir.”[1]
“Şüphesiz bu ulvî yolda ana muvaffakıyet, ihlâs, tevâzû ve sa‘y ü gayrettir. Bu husûsu benimseyenler, dikkatli olup Allâh’ın rızâsını taleb edenler, Rabbimiz Teâlâ Hazretleri’nin rızâsını kazanırlar. Bu âlî yoldan istifâde etmek isteyenler, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine bahşettiği irâde-i cüz’iyyelerini güzel kullanarak, yüksek bir azim ve irfanla hareket ettiklerinde, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfettiği hakîkat râyihaları kendilerinde hissedilmeye başlar. Bunun için de:
MANEVİ YOLDA MUVAFFAKIYET İÇİN YAPILMASI GEREKEN 8 ŞEY
1) Kulluktaki gâye, ivazsız garazsız, sırf Allâh’ın rızâsını tahsil olmalı.
2) Kur’ân-ı Kerîm’in ve Allah Rasûlü’nün emrettiklerini yapmalı ve yasakladıklarından da ciddî olarak kaçınmalı.
3) Bilhassa rızkını helâl yollardan temin etmeli. Bugün nice insanların müttakî dedikleri kimseler vardır ki, ittikā ile hiçbir alâkaları yoktur. Çünkü kazançları şüphelidir.
4) Hakîkî, yani temkin ehli bir mürşid-i kâmile tam teslim olmalı. Hakîkatte teslîmiyet Cenâb-ı Hakk’adır. Kişi ibadetinden ziyâde teslîmiyetinden istifâde eder. Teslîmiyeti zayıf olan sâlik, lâyıkıyla terakkî edemez.
5) Evradlarını büyük bir îtinâ ile, gönlü Hakk’a vererek, mürşidinin gösterdiği âdâb üzere yapmalı.
6) Mürşid yahut ihvan sohbetlerine devam etmeli.
7) Hâlini muhâfazaya çalışıp, dünya sevgisini nefye (yok etmeye), nefsin arzularına karşı muhâlefete, ahlâkî durumunun inkişâfına ve güzelleşmesine dikkatli olmalı.
8) Sıdk ile hizmet yoluna girmeli. Zamanın îcâbına göre herkes kâbiliyet ve liyâkati ölçüsünde mü’minlere, hattâ bütün mahlûkâta hizmet etmelidir.”[2]
“Çok kimseler zannederler ki mânen terakkî etmek, yalnız fazla ibadetledir. Hayır, hakîkî terakkî, Cenâb-ı Hakk’ın huzûr-i ilâhîsinde olduğunu bilerek, Sünnet-i Seniyye istikâmetinde, ne yapılması îcâb ederse onu yapmakla olur. Çok kimseler vardır ki, bunların nâfile ibadetleri çoktur; fakat helâle harama dikkat etmeyip, İslâmî ahlâk ile ahlâklanmaya gayret etmezler. Boş zamanlarını dedikodu, gıybet ile geçirirler. Ellerine ne geçerse nefsânî arzularına göre kullanırlar. Hâlbuki bunlar, keşke nâfile ibadetlerini azaltsalar da ahlâklanma hususunda gayret edip hak-hukuk mevzuunda uyanık olsalar!”[3]
"BENİM İŞİM TAMAM OLDU" DİYENLER YARI YOLDA KALIR
Muhterem Üstâd’ın sevenlerine hatırlattığı diğer bir mühim husus da şudur:
“Şunu iyice bilmelidir ki, kulluğun nihâyeti olmadığı gibi, seyr u sülûkün de sonu yoktur. «Benim işim tamam oldu.» diyenler yarı yolda kalmışlar, kendi noksanlarını görenler ise yol almışlardır. Sâlik; «Efendim ben “muhabbet”e geldim, mânevî tahsilim tamamlandı.» diyerek kendini kâfî görürse, hatâ etmiş olur.”[4]
Yani mü’min, ulaştığı mânevî seviye ne olursa olsun, orada takılıp kalmamalı, daha ileri gitmek için dâimî bir gayret içinde olmalıdır.
Muhterem Üstad, bütün bu ölçülerin hulâsası olarak da şöyle buyururdu:
“Netice olarak şu hususu iyice bilmeliyiz ki: Bizim kurtuluşumuz, selâmet ve saâdetimiz, her hâlükârda, yani her nefeste, her adımda, her türlü hâl ve hareketimizde Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri’ne tam olarak uymak, O’nun boyasına boyanmak, O’nun ahlâkı ile ahlâklanmak, O’nun Sünnet-i Muhammediyye’sinden kat’iyyen ayrılmamaya çalışmakla mümkündür.”[5]
DİPNOTLAR
[1] Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, I, 40-41.
[2] Bkz. Sevenlerine yazdığı mektuplarından, Altınoluk, sayı: 162, s. 6, Ağustos 1999; Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, I, 52-53; III, 210.
[3] Sâdık Dânâ, Sultânü’l-Ârifîn, s. 19-20.
[4] Bkz. Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, I, 43; V, 79.
[5] Sâdık Dânâ, a.g.e, I, 184.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları