Manevi Zirvelere Ulaştıracak Ulvi Basamak
Osman Nuri Topbaş Hocaefendinin nezih kaleminden hazırlanan bu kitap, her hizmet ehlinin taşıması icab eden vasıfları ve riayet etmesi gereken edep ölçülerini ele almaktadır. Müellif, Hizmeti, ‘’manevi zirvelere ulaştıracak ulvi bir basamak’’ olarak tarif ediyor. Kitabın muhtevasında; Hizmet şuuru, Peygamberimizin hayatında hizmet, Ashabın ve Allah Dostlarının hayatında hizmetin nasıl olduğunau izah ederek kitaba giriş yapılıyor.
İslâm’ın rûhu ve özü; inançta tevhîd, yani Allâh’ın birliği, amelde ise edep, istikâmet ve merhamettir.
Merhamet, îmânın ilk meyvesidir. Ondan uzak bir gönül, insanlık sıfat ve haysiyetini yitirmiş, vicdânî duygularını hebâ etmiş demektir. Her hayrın başı olan besmele ve Kur’ân-ı Kerîm’in ilk sûresi olan Fâtiha, Allâh’ın rahmet ve merhametini ifâde eden “Rahmân” ve “Rahîm” isimleriyle başlar. Peygamberler, sahâbe-i kirâm ve Hak dostlarının hayatları da merhamet menkıbeleriyle doludur. Merhametin en olgun tezâhürlerinden birisi ise; mal, can, ilim, irfan, kâbiliyet ve vakit gibi, üzerimizdeki bütün nîmetlerden “infak”tır.
ŞEFKAT VE MERHAMET KUŞATMASI
Derin düşünceli, zarif ve güzel insan yetiştirmek sûretiyle, huzurlu ve fazîletli bir toplum hayâtı tesis edebilmek, dînin aslî gâyelerinden biridir. Böyle bir inkişâf ise, ancak gönüllerin merhamet ve şefkat hissiyle olgunlaşması ve bunun en güzel tezâhürleri olan infak ve hizmet ile mümkündür. Bütün bunlar, aynı zamanda kulun Rabbine karşı en mühim şükür borcudur.
Gerçek bir sevginin en büyük alâmeti, fedâkârlıktır. Seven, sevdiğinin yolunda fedâkârlık yapmayı, sevgisi ölçüsünde bir zevk ve vazife olarak telâkkî eder. Bu bakımdan, Allah muhabbetiyle dolu mü’min bir yüreğin, Yaratan’ı hürmetine bütün mahlûkâtı şefkat ve merhametle kuşatıp kucaklaması îcâb eder.
Nitekim mübârek ecdâdımız, muhtaç insanların meselelerini halledip, merhamet, muhabbet ve hizmeti, Allâh’ın mahlûkâtı içinde âciz hayvanlara ve bitkilere kadar şümûllendirmeye muvaffak olmuşlardır. Bu seviyeye bugün bile dünyanın hiçbir yerinde ulaşılamamıştır. Bu itibarla şanlı tarihimizden alacağımız pek çok fazîlet dersi bulunmaktadır.
Onlar büyük bir edep ve hürmet ile “muhterem âcizler” diye tâbir ettikleri akıl hastalarını, av etiyle beslemek, kasîde ve ilâhî terennümleriyle tedâvî etmek gibi hâlâ kâ’bına varılamamış bir merhamet, muhabbet ve medeniyet seviyesine ulaşmışlardır.
Bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı, toplum tarafından tecrid edilen cüzzamlılara, Osmanlı vakıf medeniyetinde şefkat eli uzatılmış, onlar için her türlü bakımın yapıldığı “Miskinler/Yoksullar Tekkesi” adı verilen müesseseler kurulmuştur.
Binaların saçak altlarına kuşların barınmaları için zarif “kuş evleri” yapan ve vakti gelip de göç edemeyen yaralı leylekler için vakıflar tesis eden Osmanlıların bu nevî icraatlerini lâyıkıyla öğrenmek, kendi seviyemizi onların ölçüleriyle değerlendirebilmek için son derece ehemmiyetlidir.
Diğer taraftan, merhamet ve muhabbeti vakıf hizmetlerine de en ideal ölçülerle aksettirmiş olan ecdâdımız, bîçârelerin, fakirlerin, dulların, yetimlerin izzet ve haysiyetlerini korumak için de âzamî bir dikkat, edep, nezâket ve gayret göstermişlerdir. Sadakayı verenle alanın birbirini görmemesini temin maksadıyla câmilerde “sadaka taşları” ihdâs etmek, muhtaçlara ve şehid âilelerine ikram edilen yemekleri, onların haysiyetlerini rencide etmemek için gece karanlığında dağıtmak gibi hassâsiyetler, merhamet ve muhabbetin ideal ölçüde gerçekleştiği örnek bir davranış üslûbudur. Hattâ hizmetkârların gönülleri incitilmesin diye kazâ ile kırdıkları veya zarar verdikleri eşyâları tazmin eden bir vakfın kurulmuş olması, bugün bile gönüllerde hayranlık uyandıran hayal ötesi bir duygu derinliğidir.
ULVİ HİZMETLER
Bütün bunlar da günümüzde, insanlık izzet ve haysiyetinin yüceliğini lâyıkıyla takdir edebilmek için ehemmiyetle hatırlanması ve kazanılması gereken hayâtî düsturlardır.
Buraya kadar sadece birkaç misâlini verdiğimiz bütün bu feyizli ve ulvî hizmetler, elbette ki öncelikle onları yerine getirecek fedâkâr ve örnek hizmet insanları sâyesinde gerçekleşebilir. Yani bütün güzel hizmet ve faâliyetler, onları îfâ eden kimselerin mânevî durumlarına ve yetişmişlik seviyelerine göre netice verir.
Kişinin kalbî seviyesinin yükselmesi, edep ve ahlâkının kemâle ermesi ise, dînin muhabbetle yaşanmasına bağlıdır. Böylesine kâbiliyetli, edepli, iyi yetişmiş ve kâmil bir insanın eline teslim edilen işler, mükemmel bir şekilde neticelenirken; bunun aksine nefsânî arzuların handikaplarında perişan olmuş kimselerin uhdesindeki işler de, binbir üzüntü ve “eyvâh” ile son bulmaktadır.
Büyükler; “Kem âlât (kötü âletler) ile kemâlât (mükemmelik) olmaz.” demişlerdir. Bu ölçü, maddî hususlarda olduğu gibi mânevî hususlarda da geçerlidir. Bu sebeple Allah yolundaki hizmetleri mânevî donanım noksanlıklarıyla îfâya çalışmak, tıpkı “kaş yapayım derken göz çıkarmak” kabîlinden, hiç de arzu edilmeyen neticelere sebebiyet verebilir.
Allah rızâsı için yapılacak hizmetleri, “mânevî zirvelere ulaştıracak ulvî bir basamak” vasfında gerçekleştirebilmek için, zâhir ve bâtın, ilim ve irfan, akıl ve gönül, dünya ve âhiret gibi maddî ve mânevî sahayı oluşturan çift taraflı edep ve ölçülerle dengeli bir şekilde îfâ edebilmek zarûrîdir. Zira tek kanatlı bir kuşun uçabilmesi mümkün değildir. Yüksek keyfiyetli hizmetler de, maddî ve mânevî bakımdan iyi yetişmiş, liyâkatli şahsiyetlerin elinde gerçekleşir.
Bu hakîkatler ışığında hazırlanan elinizdeki kitapta, hizmet kervanının hangi mevkiinde bulunursa bulunsun, her hizmet ehlinin taşıması îcâb eden vasıfları ve riâyet etmesi gereken edep ölçülerini ele almaya gayret ediyor. Bunu yaparken de, daha önce yayınlanan eserlerimizden, mevzûmuzla alâkalı kısımları gözden geçirdik. Bilhassa da Vakıf İnfak Hizmet adlı kitabımızın “Hizmet” bölümünü ana hatlarıyla esas aldık. Ayrıca bâzı yeni ilâvelerle mevzûmuzu daha geniş bir istifâdeye vesîle olması düşüncesiyle yeniden tanzim ettik.
Osman Nuri Topbaş ,Hizmet, Erkam Yayınları