Mâni' Ne Demektir?

Mâni' ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Vermemek, mahrum etmek, alıkoymak, önlemek, savmak, korumak, savunmak anlamındaki "m-n-`a" kökünden türeyen mâni', cimri, engel olan, koruyan demektir. Allah'ın sıfatlarından biridir. Bu sıfat, Tirmizî'nin el-esmâü'l-hüsnâ ile ilgili rivâyetinde geçmiştir (Deavat, 83).

Allah'ın sıfatı olarak mâni', himaye eden, koruyan, kurtaran, yardım eden demektir. Bir hadiste Peygamberimiz (a.s.) Allah'ın bu vasfını şöyle bildirmiştir: "Allah bir kulunu sevdiği zaman, sizden biriniz hastasını (soğuk) sudan koruduğu gibi Allah da onu dünyadan (onun sıkıntılarından) korur." (Tirmizî, Tıb, 1; Ahmed, V, 427).

Peygamberimiz "Allah'ım! Senin verdiğine mâni olacak, menettiğini de verecek yoktur" diye dua etmiştir (Buhârî, Ezan, 155, Deavat, 18; Müslim, Salât, 193).

İnsanın sıfatı olarak Kur'ân'da mâni', kelimesinin mübalağalı şekli olan menû' ve mennâ' kelimeleri kullanılmıştır ki; hayra ve iyiliklere çok engel olan ve çok cimri olan demektir.

Fıkıh usulünde mâni', sebebe bir hüküm bağlanmasına veya sebebin gerçekleşmesine engel olan durum demektir. Başka bir ifadeyle, hükmün ortaya çıkmasına emâre teşkil eden sebebe veya bizzat hükme aykırı düşen başka bir sebep anlamına gelir. Meselâ, zekatın sebebi nisâptır, fakat nisâp miktarı mala sahip olan kimsenin borcunun olması, zenginliğine mânidir ve zekat farz olmaz.

Mâni' hükmün mâni'i ve sebebin mâni'i olmak üzer ikiye ayrılır. Hükmün mâni'i, sebep gerçekleştiği ve şartları bulunduğu halde, sebebe hükmün bağlanmasını engelleyen mâni'e denir. Varisin mûrisini öldürmesi böyledir. Hükmün sebebi olan akrabalık bulunmakta ve mirasın intikali için gereken mûrisin vefatı da gerçekleşmiştir. Ancak varisin mûrisi öldürmesi mâni' olduğu için miras öldürene intikal etmez. Sebebin mâni'i ise, sebebin gerçekleşmesine engel olan mâni'dir. Başka bir ifadeyle bu, sebebin şartlarından birisinin ortadan kalkmasıdır. Nisâp miktarı mala sahip olan kimsenin borcunun olması böyledir.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.