Marifet Nuru Nedir?

Maksada kavuşmak için dünya tarafından mı ahiret tarafından mı gidileceği yahut kendi kendisiyle mi yoksa Allah Teâlâ ile mi meşgul olunması gerektiği ancak marifet nûrû ile anlaşılır. Marifet nûru tefekkürden meydana gelir.

Cüneyd-i Bağdâdî kuddise sirruh buyurur:

– Marifet, yüce Allah’ın ilmi yanında, insanın kendi cehâletini bilmesidir. Abdülkâdir Geylânî kuddise sirruh buyurur:

 – Allah’ın kelâmını ve Rasûlullah’ın sünnetini bilen ve onlarla amel eden mürşidlere uyunuz. Haklarında hüsn-ü zan besleyiniz. Bilmediklerinizi onlardan öğreniniz. Onların huzurunda güzel edeple hareket ediniz. Onlarla beraberliğinizde usûl ve âdâba riayet ediniz. O zaman felâh bulur, kurtuluşa erersiniz. Siz Allah’ın kitabına, Rasûlullah’ın ahlâkına ve bunları iyi bilen ve hükümleriyle amel eden mürşidlere uymadıkça aslâ felâh bulamaz, kurtuluşa eremezsiniz. Kim ki sırf kendi aklı ile hareket eder ve kendini başkalarından müstağni sayarsa dalâlete düşer. Senden daha bilgili olanların sohbetlerine iştirak etmek sûretiyle nefsini kötü ahlâktan temizle. Ruhûnu terbiye et, ahlâkını güzelleştir. Önce kendi ruhunun terbiyesi, kendi nefsinin ıslâhıyla meşgul ol. Sonra da başkaları ile. Nitekim Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyuruyorlar:

– “Önce kendi nefsinin terbiyesi ile işe başla, sonra da başkalarına yönel.”

– “Muhtaç olan akrabalar varken, başkalarına sadaka verilmesi uygun olmaz.”

MARİFET NURU

Maksada kavuşmak için dünya tarafından mı ahiret tarafından mı gidileceği yahut kendi kendisiyle mi yoksa Allah Teâlâ ile mi meşgul olunması gerektiği ancak marifet nûrû ile anlaşılır. Marifet nûru tefekkürden meydana gelir. Karanlıkta yolda yürüyemeyen bir kimse, çakmak taşı ile elindeki mumu yaksa, bu mum sebebiyle hali değişir, görmeye başlar. Yolu yol olmayandan ayırır ve yürümeye başlar. Bunun gibi asıl olan o iki ilim ve onların birleşip meydana getirdiği üçüncü ilim iki çakmak taşı gibidir.

TEFEKKÜR ÜÇ ŞEY İÇİNDİR

Tefekkür çakmak taşlarını birbirine vurmak gibidir. Marifet ise, onlardan gelen ışık gibi olup onunla kalbin hali değişir. Kalbin hali değişince iş ve ameller de değişir. Meselâ âhiretin daha iyi olduğunu görüp, sırtını, arkasını dünyaya, yüzünü ahirete döndürür. O halde tefekkür üç şey içindir: Marifet, hal ve ilim. Fakat amel hâle tâbi, hal de marifete tâbi, marifet de tefekküre tâbidir. Demek ki tefekkür bütün iyiliklerin aslı ve anahtarıdır. Üstünlüğü bununla ortaya çıkar.

HE ŞEYİN YARATICISI ALLAH’TIR

İmam Gazâli kuddise sirruh: “Kimyâ-ı Saâdet” kitabında buyurur ki: Var olan her şeyi Allah Teâlâ yaratmıştır. Hepsinde şaşılacak haller, bilinmeyen özellikler ve intizam vardır. Göklerin ve yerlerin zerrelerinden hiçbir zerre yoktur ki, kendini yaratanı tespih etmesin, takdis etmesin: “İşte sonsuz kudret, işte sonsuz ilim” demesin.

Bunlar anlatılabilenlerden daha sonsuzdur. Belki bütün denizler mürekkep, ağaçlar kalem ve bütün mahlûklar kâtip olsa ve uzun seneler oturup yazsalar, yazacakları söylenmesi icap edenin yanında pek az kalır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:

– “Ey Habîbim de ki: Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa, Rabbimin sözleri bitmeden deniz biter. İkinci bir deniz getirsek yine biter.” (Kehf Sûresi, 109)

YARATILANLAR İKİ KISIMDIR

Fakat kısaca bilinir ki yaratılanlar iki kısımdır. Bir kısmından hiç haberdar değiliz. Onları düşünemeyiz. Nitekim Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri buyuruyor ki:

– “Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah’ı tesbih ve takdis ederim.” (Yâsin Sûresi, 36)

Bizim bildiklerimiz de iki kısımdır. Biri arz, kürsî, melekler, cinler, şeytanlar ve bunlar gibi gözle görülemeyenlerdir. Gözle görülenler ise gökyüzü, güneş, ay, yıldızlar, dünya ve yer üzerinde bulunan dağ, sahra, şehirler ve denizler. Dağlarda ve toprakta bulunan cevherler ve madenler, yeryüzünde bulunan bitkiler, karada ve denizde yaşayan, bütün hayvanlardır. İnsan ise bambaşka bir yaratıktır. Yer ve gök arasında bulunan bulut, yağmur, kar, dolu, gök gürültüsü, şimşek, gökkuşağı ve havada olan hadiselerin hepsi, tefekküre vesîle olan konulardır. Çünkü bunlar Allah Teâlâ’nın mânâlı sanatlarıdır. Bunların hepsi Allah Teâlâ’nın âyet ve işâretleri olup, bunlara bakmak sûretiyle tefekkürü emretmiştir.

Kaynak: Sâdık Dânâ Altınoluk Sohbetleri-6, s.24- Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MARİFET İLTİFATA TABİDİR

Marifet İltifata Tabidir

TEFEKKÜR NEDİR? NASIL TEFEKKÜR EDİLİR?

Tefekkür Nedir? Nasıl Tefekkür Edilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.