Meâric Suresi 19. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Meâric Suresi 19. ayeti ne anlatıyor? Meâric Suresi 19. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Meâric Suresi 19. Ayetinin Arapçası:

اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًاۙ

Meâric Suresi 19. Ayetinin Meali (Anlamı):

Gerçekten insan, pek hırslı ve tez canlı yaratılmıştır.

Meâric Suresi 19. Ayetinin Tefsiri:

Dinî bir terbiye ve tezkiye görmemiş ham nefsin üç belirgin vasfı vardır:

    هَلُوعٌ (helû‘): Mala ve menfaate karşı şiddetli hırs sahibi, haris; bunun yanında tez canlı, pek sabırsız, tahammülsüz ve mızıkçı. Zaten gelen iki vasıf da bunu izah eder:

    جَزُوعٌ (cezû‘): Kendisine bir kötülük, mesela ağrı, sıkıntı, yoksulluk, hastalık gibi bir acı dokunduğu zaman kıvranır, sızlanır, feryad ü figân eder. Dayanamaz, başkalarından medet bekler.

    مَنُوعٌ (menû‘): Kendisine bir iyilik ulaştığı zaman; mesela bir servete, bir sıhhate, bir makama konduğu zaman hırsından, kıskançlığından hiç kimseye bir şey vermek istemez. Ağladığı günü derhal unutur. Başı ağrıdığı zaman her şeyden ve herkesten medet uman o mızmız adam, bu kez biraz kuvvet bulunca kimseye bir lokma vermemek, iyiliğe engel olmak için sımsıkı bir afacan kesilir. Gerçek ve iyi olan her şeye sırtını çevirir. Eline geçeni toplayıp yığmaya, saklamaya çalışır. Bu yüzdendir ki, o çılgın ateş onu kendine çağırır.

Cimrilik ve pintilik hastalığına tutulmuş böyle zavallılara Resûlullah (s.a.s.) şöyle bir tedavi yolu tavsiye eder:

“Kesenin ağzını sıkma! Allah da sana sıkarak verir!” Bir başka rivayete göre de şöyle buyurur: “Malını Allah yolunda harca, sayıp durma, Allah da sana karşı nimetini sayıp esirger. Paranı çömlekte saklama, Allah da senden saklar.” (Buhârî, Zekât 21; Müslim, Zekât 88)

Ancak şu güzel vasıflara sahip olanlar, bu kötü sıfatlardan temizlenir ve kendilerini cehennemden korurlar. Cehennemden uzak tutulacak mü’minlerin sahip oldukları güzel vasıflarda ilk sırayı namaz ve namaza devam almaktadır:

Meâric Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Meâric Suresi 19. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.