Mecâz Ne Demektir?

NE NEDİR?

Mecâz ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Bir kelimenin hakiki anlamının dışında bir anlamda kullanılmasına denir. Kelimenin hakiki anlamda kullanılmadığını gösteren bir alâka veya bir karîne vardır. Alâka sözü duyan kişinin zihninde hakiki mana ile mecâzi mana arasında kurulan bağlantı demektir. Alâka'nın bir çok çeşidi vardır. Alâka, teşbih (benzetmeli) veya gayr-i teşbih (benzetmesiz) olabilir. Birincisi istiâre, ikincisi mecâz-i mürsel olur. Karîne, lafzın hakiki manada kullanılmadığını gösteren belirtiye denir. Karîne, duyu organlarıyla elde edilen bilgiye, lafzı kuşatan şartlara veya şer'î esaslara dayalı olabilir. Mecaz iki kısımdır:

Mecâz-ı Aklî: Buna mecâz-ı terkib veya mecâz-ı isnad da denir. Bu mecâzda alâka mülâbesedir. Mülâbese; fiili ilgisinden dolayı bizzat işleyene değil işleyenden başkasına nispet etmektir. Meselâ; "...Mü'minlere Allah'ın âyetleri okunduğu zaman o âyetler, onların imanlarını artırır." (Enfâl, 8/2) âyetinde Allah'ın fiili olan "artırma" âyetlere nispet edilmiştir. Âyetler imanın artmasına sebep olmuştur, ancak fiil, Allah'ın'dır. "Firavun İsrâiloğullarının erkek çocuklarını boğazlıyordu..." (Kasas, 28/4) âyetinde kesme fiili, Firavuna nispet edilmiştir. Halbuki kesme işini bizzat Firavun değil adamları yapmıştır. Ancak kestiren Firavun'dur. Mecâz-i Aklî'de fiil; fiilin sebebine, mekânına, zamanına, masdarına, fâiline veya mef'ûlune isnat edilebilir.

Mecâz-ı Lügavî: Buna mecâz-ı müfred de denir. Bu mecâz lafzın ilk konulduğu mananın dışında bir manada kullanılmasıdır. Üç çeşidi vardır: Mecâz-i mürsel, hazf ve istiare.

Mecâz-ı Mürsel: Alâka gayr-ı müşabehdir. Yani "teşbîh" ve "istiâre" sanatındaki benzetme olmaksızın bir kelimeyi asıl anlamından başka bir anlamda kullanmaktır. Meselâ; "sobayı yaktım" cümlesinde soba zikredilmiş içindekiler kastedilmiştir. Bu tür mecâz Kur'ân'da çok geçmektedir. Bu mecâzda; bir şeyin bütünü zikredilir bir parçası kastedilir. "...Parmaklarını kulaklarına tıkarlar..." (Bakara, 2/19) âyetinde parmakların tamamı zikredilmiş, ancak iki parmağın ucu kastedilmiştir. Bir şeyin cüz'ü zikredilir, bütünü kastedilir. Meselâ "...Rüku edin." (Bakara, 2/43) âyetinde namazın cüz'ü zikredilmiş, tamamı kastedilmiştir. Tekil lafız zikredilir, bununla çoğul kastedilir. Meselâ "İkiniz Firavun'a gidin ve `biz âlemlerin Rabbının elçisiyiz' deyiniz." âyetinde (Şuarâ, 26/16) "rasûl" kelimesi tekil olarak zikredilmiş, bununla iki elçi kastedilmiştir. Müsebbeb zikredilir, sebep kastedilir. "...Sizin için gökten rızık indiriyor..." (Mü'min, 40/13) âyetinde "rızık" zikredilmiş, bununla rızka sebep olan yağmur kastedilmiştir. Süyûtî, el-İtkân adlı eserinde 20 çeşit mecâz-ı mürsel zikretmiştir.

Hazf: Bir cümlede harf, fiil ve ismin veya mahzuf ismin hazfedilmesi ile yapılan mecâzdır. Cümlede mahzufu belirleyen bir karine bulunur. (bk. Îcâz)

İstiâre ise, teşbih (benzetme) sanatının ana ögelerinden sadece biri ile yapılan benzetmedir. (bk. İstiâre)

Hakiki mana mümkün oldukça mecâzi manaya gidilmez. Sözde asıl olan hakiki manadır. Alâka ve karine varsa mecâzi manaya gidilir.

Kaynak: Diyanet