Mecelle Nasıl Ortaya Çıktı?
Osmanlı'nın son dönemdeki en büyük alimlerinden olan Ahmet Cevdet Paşa'nın reisliğindeki komisyon tarafından oluşturulan Osmanlı'nın anayasası Mecelle, nasıl ortaya çıktı?
BATI HUKUKU GELMESİN DİYE YAPILDI
Osmanlı'da bir kısım çarpık zihniyetli devlet adamları, Fransa’da Napolyon zamanında yapılmış olduğundan “Napolyon Medenî Kânunu” adıyla meşhur kânunu tercüme ve iktibas ederek Osmanlı’da uygulamaya koyma temâyülü gösterdiler. Zâten Tanzîmat da, kendilerine bu iktibas istikâmetinde bir kapı açmış bulunmaktaydı.
Ancak bu husustaki müzâkere ve münâkaşalara şâhid olan Ahmed Cevdet Paşa, inancı itibârıyla bu harekete karşı çıktı. Hâkimin, İslâm hukûkundaki ictihadlar deryâsı içinde kaybolması yerine, elinin altında net, açık ve derli toplu bir kânun metni bulunması lüzûmu gibi bir gerekçe kullanıldığını görünce:
“–Bu bizim hukûkumuzda da vücûda getirilebilir!” dedi.
Ardından da henüz bozulma kemâle ermediğinden, başta pâdişah Sultan Abdülazîz olmak üzere, bâzı devlet adamlarının da desteğini alarak meydana getirdiği “Mecelle” sâyesinde bu ülkeyi Avrupa’ya benzetme temâyülündeki ilerici taslaklarının arzularını kursaklarında bıraktı.
İSLAM, İNKîLAPÇI DEĞİL, TEKÂMÜLCÜDÜR
İslâm, inkılâpçı değil, tekâmülcüdür. Bu gelişme ise, İslâm hukûku sahasında ciddî bir inkılâptır. Ancak bütün hükümler, şer’î bir muhtevâ ile ve daha evvelki müctehidlerin ictihadlarından derlendiği için, bunda bir beis görülmemiştir.
Diğer taraftan bu hareket, bir çeşit telfîk-i mezâhib, yani mezheplerin birleştirilmesi mânâsına geldiği hâlde, o günün sağlam âlimlerince mahzurlu telâkkî edilmemiştir. Çünkü telfîkin câiz olmaması, kolaylıkların bir araya toplanması ve böylece dînde bir sûistimâle sebep olması endişesinden doğmaktadır. Burada ise, herhangi bir ictihad, kolaylığından değil, günün maslahatına uygunluğundan tercih edilmiştir.
Bir diğer husus da şudur ki, ümmet farklı mezheplere tâbî olsalar da ülû’l-emr olan zât, ictihadlardan herhangi birini veya bu ictihadların toplu bulunması demek olan mezheplerden birini tercih edip onun tatbikini emretse, herkes bu emre itaatle mükellef olur. Çünkü ictihad, nass olmayan meselelerdedir. «İctihâdın ictihad ile nakzedilememesi» umûmî kâidesinin İslâm hukûkunda tek istisnâsı budur.
Buna göre Halîfe Sultan Abdülazîz’in tasdîkinden sonra farklı ictihadlardan meydana getirilmiş bir kâideler mecmûası demek olan Mecelle, hiçbir İslâmî kâideyi ihlâl etmeksizin uygulama sahasına konulmuş olmaktadır. Mecelle’de Hanefî fıkhı esas alınmakla birlikte diğer bütün mezheplerden de yerine göre kâideler alınmıştır. Hattâ bu kâide alış, uygulayıcısı olmayan ve sırf kitaplarda kalmış bulunan hak mezheplere bile şâmildir.
Mecelle’den önce Şâfiî bir mıntıkada Şâfiî ictihadları ile, Hanefî bir mıntıkada Hanefî ictihadları ile hüküm tesis edilirken Mecelle’den sonra bu durum tarihe karışmış ve tek başına o mer’î olmuştur.
Takriben on yıl çalışılarak meydana getirilmiş olan ve 1851 maddeden teşekkül eden bu hukuk âbidesi, tarihin en azametli bir kânun meydana getirme hâdisesidir.
Öyle ki bu kânun metninin ortaya çıkmasıyla Fransızlar’ın medenî kânununun alınması önlenmiş bulunduğu hâlde Fransız İlimler Akademisi’nin insaflı âlimleri, Mecelle’yi ortaya çıkaran cemiyetin reisi sıfatıyla Ahmed Cevdet Paşa’yı altın bir madalyayla taltîf etmişlerdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları