Medîne-i Münevvere’yi Ziyaret Etmenin Fazileti
Medîne-i Münevvere’yi ziyâret etmenin fazileti ve önemi nedir?
Hac ve umreden evvel veya sonra ziyaret edilen Medîne-i Münevvere’nin, sînesinde kâinâtın en yüce cevherini taşıdığı unutulmamalıdır. O’na ümmet olmanın heyecanı ile apayrı bir edep ve tâzim gösterilmelidir.
MEDÎNE-İ MÜNEVVERE’Yİ ZİYARET ETMENİN FAZİLETİ
Zira Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“…İbrahim -aleyhisselâm-’ın Mekke-i Mükerreme’yi harem (bölgesi) kılması ve onun için duâ etmesi gibi ben de Medîne-i Münevvere’yi harem bölgesi kıldım...” (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 6; Müslim, Hac, 462)
Bu yüzden Medîne-i Münevvere’ye de tıpkı Mekke-i Mükerreme gibi belki daha da fazla tâzim göstermek îcâb eder. Çünkü İmâm Mâlik Hazretleri ve Medîne ulemâsı, Medîne-i Münevvere’nin Mekke-i Mükerreme’den daha fazîletli olduğunda ve Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kabr-i şerîfinin bulunduğu mekânın, yeryüzünün en mukaddes ve en fazîletli köşesi olduğunda ittifak hâlindedirler.[1] Zira bütün kâinat, O’nun için halkolunmuş ve O’na ithâf edilmiştir.
İmam Bûsirî Hazretleri ne güzel söyler:
“Can ve cihan sultânı Peygamber Efendimiz’in mübârek cismini bağrında saklayan toprak kadar güzel kokan hiçbir koku yoktur. Ne saâdetli ve devletlidir o kimse ki, o mübârek toprağı koklayıp öpmüştür.” (Bûsirî, Kasîde-i Bürde, Beyt no: 58)
Bu muhabbet ve hassâsiyetin bir tezâhürüdür ki Mescid-i Nebî’nin imâmı olan İmâm Mâlik Hazretleri, Rasûlullâh’ın bastığı toprağa hürmeten, Medîne-i Münevvere’de hayvan üstüne binmez, ayakkabı dahî giymezdi. O kadar edep sahibi idi ki, abdest tâzelemek için Medîne-i Münevvere dışına çıkardı.
İşte hac ve umre yapanların, o iklîmin aziz hatıralarından lâyıkıyla istifâde edebilmeleri için o ulvî mekânlarda edep ve hürmet duyguları içinde bulunmaları zarûrîdir. Zira hakîkî istifâdenin ilk şartı edeptir.
Hulâsa, makbul ve mebrûr bir hac ve umrenin mü’min gönüllere kazandıracağı fazîletler sayısızdır. Ne var ki hac ve umrenin âdâbına riâyet edilmeyip o mübârek beldelerde gâfilâne vakit geçirilirse lâyıkı vechile bir istifâde mümkün olmaz. Bu hususta şu nükte ne büyük bir îkaz mâhiyetindedir:
Pakistan’ın mânevî mîmârı Muhammed İkbâl, bir gün Medîne’den dönen hacıları ziyaret ederek onlara bir müslümanın gönlünü sergileyen şu suâli sorar:
“–Medîne-i Münevvere’yi ziyaret ettiniz; uhrevî Medîne çarşısından gönlünüzü ne gibi hediyelerle doldurdunuz? Getirdiğiniz maddî hediyeler; takkeler, tesbihler, seccâdeler bir müddet sonra eskiyecek, solacak ve bitecek. Medîne’nin solmayan, gönüllere hayat veren, rûhânî hediyelerini getirdiniz mi?..
Hediyeleriniz içinde Hazret-i Ebû Bekir’in sıdk ve teslîmiyeti; Hazret-i Ömer’in adâleti; Hazret-i Osman’ın hayâ ve cömertliği; Hazret-i Ali’nin irfan ve cihâdı var mı? Bugün binbir ıztırap içinde kıvranan İslâm dünyasına gönlünüzden bir asr-ı saâdet heyecanı verebilecek misiniz?”
Dipnot:
[1] Bkz. Kadı Iyâz, Şifâ-i Şerîf, Mısır 1995, II, 95-96.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları
YORUMLAR