Medine Müdafası Fahreddin Paşa
Fahrettin Paşa'nın tarihe Medine Müdâfii olarak geçen kıymetli mücadelesi...
1916’da İngilizlerin kışkırttığı Şerif Hüseyin önderliğinde bazı Arap kabileleri bağımsız devlet kurma hayaliyle Osmanlı’ya karşı isyan ettiler. Savaş sırasında, Cemal Paşa tarafından Hicaz Cephesi kumandanlığına Fahreddin Paşa getirildi. Bu saldırılara karşı Fahreddin Paşa ve birliği Medine’yi bin bir zorlukla savunmaya gayret gösterdi.
Medine’nin etrafını İngiliz birlikleri ve Araplardan oluşan silahlı gruplar sardığında, Osmanlı askeri de Medine içinde sıkışıp kaldı. Merkezi hükümetten yeterli yardımı alamayan Hicaz Cephesinin durumu gün geçtikçe kötüye gitti.
MEDİNE'Yİ TESLİM ETMEM
Fahrettin Paşa, Mondros’a rağmen silahını İngilizlere teslim etmeyerek direnişini sürdürdü ve tarihe Medine Müdâfii olarak geçti.
Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Fahrettin Paşa’ya “Medine’yi teslim” emrini yazdı. Fahrettin Paşa, sadrazamın emrini tek başına yeterli görmedi. Padişahın irâde-i seniyyesini de istedi. Padişah iradesi de Medine’ye ulaştı. Ancak Fahrettin Paşa, “İstanbul işgal altındadır, padişah esirdir, bu irâde geçersizdir” diye iradeyi kabul etmedi.
Medine Müdafaası 2 yıl 7 ay sürdü. Fahrettin Paşa, defalarca teslim olması yönündeki baskılara karşı koydu ve 72 gün boyunca Medine’yi tüm imkânsızlıklara rağmen savundu. Sonunda İstanbul’dan subaylarına gönderilen bir emirle tutuklandı. Bunun üzerine Fahrettin Paşa şehri İngilizlere değil isyancı Müslüman Araplara 13 Ocak 1919’da teslim ettirdi.
Medine’deki Osmanlı garnizonu, Mondros mütarekesine göre göre silah bırakan son Osmanlı birliği oldu ve Medine’de kısa süreli Hâşimî iktidarı başladı. Çatışmalardan dolayı Medine halkının ciddî bir kısmı göç etmek zorunda kaldı.
Bu süreçte Fahrettin Paşa sadece İngilizlere ve isyancılarına karşı savaşmadı, aynı zamanda askerleriyle beraber açlığa, susuzluğa ve sıcağa karşı da inanılmaz bir mücadele verdi. Kıtlığın had safhada olduğu bölgede halkın kimi zaman çekirge yediğine şahit olan Fahreddin Paşa kıtlıktan ve çaresizlikten askerlerine de çekirge yemelerini emretti ve askerlerine kendisi de eşlik etti. Kimi zaman tek besin kaynağı çekirge olan ordu, çöl sıcağında temiz su bulamayınca çamurlu sular içip, o muazzam sıcağa dayanmaya çalıştı.
Bu zor şartlar altında Allah Rasûlü’nün kabrinin bulunduğu Medine’yi iki buçuk sene düşmana karşı savunan Fahreddin Paşa, muhtemel yağmalara karşı tedbir mahiyetinde, mukaddes emanetlerin bir kısmını askeri bir birlikle İstanbul’a gönderdi. Bir sabah namazı sonrası askerlerini toplayıp onların bu zor şartlar altında yıpranmış olan maneviyatlarını yükseltmek ve duruşlarını sağlamlaştırmak için, adeta tüm insanlık duyuyormuşçasına, şu konuşmayı yaptı:
“Ey insanlar malumunuz olsun ki! Yiğit ve kahraman askerlerim, bütün İslam’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücün desteği olan Medine’yi, son fişeğine, son damla kanına, son nefesine kadar korumaya ve savunmaya memurdur. Bu asker, Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe Medine-i Münevvere kalesi burçlarından ve yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır. Ey Osmanlı ordusunun yiğit subayları! Ey her cenkte cihanı tir tir titretmiş, yiğit Mehmetçiklerim! Gelin hep beraber Allah’ın ve işte huşu ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Ya Rasûlallah biz seni bırakmayız!”
Hicaz cephesi I. Dünya savaşının en son terk edilen cephesi oldu. Vermiş olduğu bu eşsiz mücadele örneğiyle Fahreddin Paşa, tarihe adını yazdırmış, Çöl Kaplanı diye tanınmıştır. İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya gönderilen Medine Kahramanı, iki buçuk yıllık esaretten sonra 2 ağustos 1921’de İtalya, Almanya ve Rusya üzerinden gelerek ancak Kars’tan ülkeye girebildi. 1948 yılında seksen yaşındayken vefat eden Fahreddin Paşa, Rumelihisarı mezarlığına defnedildi.
Fotoğraf çekmeyi çocukken öğrenen Fahreddin Paşa’nın Medine müdafaası sırasında çekmiş olduğu fotoğraflar, tarihe iz bırakmış paha biçilemez belgeler olarak değerlerini hâlâ koruyor.
Savaş sırasında Kızılay görevlisi olarak Medine’de bulunan ve yaşanan hâdiselere bizzat şahit olan Feridun Kandemir, daha sonra bunları hâtıra-roman tarzında kaleme aldı. Bu eser Fahreddin Paşa- Medine Müdafaası ismiyle neşredildi. Yine görgü şahitlerinden Nâci Kâşif Kıcıman, o günleri MEDİNE MÜDAFAASI (Hicaz Bizden Nasıl Ayrıldı?!) ismiyle kitaplaştırdı.
İhtiyat mülâzımlarından İdris Sabih Bey’in Medîne müdâfaası esnâsında Allah Rasûlü’ne hitaben yazıp Fahrettin Paşa’ya ithâf ettiği şiir, o günlerde yaşanan duygular kadar Emânât-ı Mübâreke’yi muhafaza edenlerin gönül dünyasını yansıtması bakımından da kayda değer hususiyetler taşımaktadır:
Dünya ve Âhiret Efendimizsin
Bir ulü’l-emr idin emrine girdik;
Ezelden bey’atli hâkânımızsın.
Az idik sâyende murada erdik
Dünya ve Âhiret sultanımızsın!
Unuttuk İlhân’ı, Kara Oğuz’u;
İşledik Sen’i gözbebeğimize,
Bağışla ey Şefî’ kusûrumuzu,
Bin küsur senelik emeğimize!
Suçumuz çoksa da sun’umuz yoktur,
Şımardık müjde-i sahâbetinle.
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur,
Doyarız bir lokma şefaatinle.
Nedense kimseler dinlemez, eyvah!
O kadar saf olan dileğimizi.
Bir ümmî isen de yâ Rasûlallâh!
Ancak Sen okursun yüreğimizi.
Suları tükendi gülâbdanların,
Dinmedi gözümüz yaşı, merhamet.
Külleri soğudu buhurdanların,
Aşkınla bağrını yakmada millet.
Gelmemiş Türkçe’de Lebîd, Hassân’ın,
Yok bizde ne Bürde, ne Muallaka,
Yolunda baş veren Âl-i Osman’ın,
Lâl ile yazdığı tarihten başka.
Ne kanlar akıttık hep Sen’in için,
O ulu Kitâb’ın hakkıçün Azîz…
Gücümüz erişsin ve erişmesin,
Uğrunda her zaman dövüşeceğiz.
Yapamaz Ertuğrul evlâdı Sen’siz,
Can verir, cânânı vermez Türkler.
Ebedî hâdimü’l-Harameyniniz.
Ölsek de Ravza’nı rûhumuz bekler.