Medine'deki Ziyaret Yerleri

Medine-i Münevvere’deki ziyaret yerleri ve mübarek mekânlar.

Medine’deki bazı mübarek mekânlar:

KUBA MESCİDİ

Kuba, Medine'ye yaya olarak bir saatlik mesafede bulu­nan meskûn mahaldir. Bu gün Medine'nin bir mahallesi ha­line gelmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında Kuba'da konaklamış ve Buhâri'nin riva­yetine göre burada on dört gün kalmıştır.[1] Burada bulun­duğu sürede Resûlüllah yapım çalışmalarında kendisinin de yer aldığı İslam'ın ilk mescidini yaptı ve içinde namaz kıldı. Kur'an-ı Kerim'de “İlk günden, temeli takva (Allah'a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır”[2] anlamındaki ayette zikredilen mescit Kuba mescididir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye yerleştikten sonra da, genellikle cumartesi günleri binekle veya yaya olarak Kuba'yı ziyaret eder, mescitte namaz kıldıktan sonra Medi­ne'ye dönerdi. Bir hadis-i şerifte, “Kuba Mescidi'nde kılınan bir vakit namaz bir umre yap­mak gibidir”[3] buyurulmuştur.

Kuba mescidini ziyaret edip burada iki rekat namaz kılmak müstehaptır.

CUMA MESCİDİ

Resülullah, hicret yolculğu sırasında uğradığı ve bir mescid inşa ettiği Kuba'dan Medine'ye gitmek üzere bir Cuma günü yola çıktı.Yolu üzerinde bulunan Rânûna Vadisi'ne ulaştığında öğle vakti olmuştu. Allah'ın Resulü ilk Cuma namazını burada kıldırdı. Namazın kılındığı bu yerde inşa edilmiş olan mesid, Cuma Mescidi adıyla anılmaktadır.

CENNETÜL BAKİ MEZARLIĞI

Mescid-i Nebevi'nin yakınında bulunan bu mezarlığın yerini Hz. Peygamber (s.a.s.) belirlemiştir. Mezarlık olarak kullanılmaya başlamadan önce Baki', “ğarkad” denilen bir tür çalılık ile kaplı idi. Bu sebeple “Ğarkad” diye de anılır. Buraya muhacirlerden ilk defnedilen Osman b. Maz'ûn'dur. Daha sonraları Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim de bura­ya defnedildi. Yine Peygamberimizin kızlarından Rukıyye, Zeynep, Fatıma ve torunu Hasan da buraya defnedildi. Yine Peygamberimizin amcası Abbas, Halası Safiyye binti Abdülmuttalip, Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa'd ibn-i Ebi Vakkas ve Ebû Hüreyre gibi bir çok İslam büyüğü burada yatmaktadır.

MESCİDU'L-KIBLETEYN (İKİ KIBLELİ MESCİD)

İslam'ın ilk yıllarında namaz Küdüs'teki Mescid-i Aksâ'ya dağru kılınıyordu. Peygamber Efendimiz kıblenin Mekke'deki Mescid-i Haram olmasını, namazların Mescid­i Haram taraf ı na dönülerek k ı l ı nmas ı n ı arzu ediyor ve bu yönde vahy gelmesini bekliyordu. Resûlüllah'ın Medine'ye hicret etmesiniden on altı ay sonra idi. Bir gün Hz. Peygam­ber (s.a.s.) Seleme oğulları mescidinde sahabileri ile birlikte öğle namazını kılıyordu. Namazın ilk iki rekatı tamamlan­dığı sırada kıblenin Mescid-i Haram olması yönündeki bek­lentisini gerçekleştiren vahiy geldi:

 “(Ey Peygamberim!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme,) elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevire­ceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram yönüne çe­vir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız yüzünüzü hep onun tarafına çevirin.”[4]

Bu ayetin inmesi üzerine Peygamberimz (s.a.s.) ve onunla birlikte namaz kılanlar yüzlerini ters yöne yani Mek­ke'deki Mescidi Haram yönüne çevirip namazı öyle tamam­ladılar. Böylece namazın ilk iki rekatı eski kıble olan Mescid-i Aksâya doğru, son iki rekatı ise yeni kıbleye, Mescid-i Haram'a doğru kılınmış oldu. Bundan dolayı içinde bir tek namazın iki ayrı kıbleye doğru kılındığı bu mescide, “İki Kıbleli Mescid” anlamına “Mescidü'l-Kıbleteyen” denmiştir.

UHUT ŞEHİTLİĞİ

Uhud, Medine'nin 5 km. Kuzeyinde yer alan bir da­ğın adıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Hicretin 3. yılında, bu dağın eteklerinde Mekke'li müşrikler ile savaşmıştır. İslam tarihinde Uhut savaşı diye anılan bu savaşta aralarında Hz. Hazma, Abdullah b. Cahş, Mus'ab b. Umeyr, Hanzala b. Ebî Âmir ve Enes b. Nadr'ın da bulunduğu 70 sahabi şe­hit düşmüş ve buraya defnedilmişlerdir.

Uhud şehitliğinin ziyaret edilmesi müstehap görülmüş­tür. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Uhut bizi sever, biz de kendisini severiz”[5] buyurmuştur

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Menâkibu'l-Ensâr, 46. IV, 258.

[2] Tevbe, 9/108.

[3] İbn Mâce, İkame, 197. I, 452.

[4] Bakara, 2/144.

[5] Buhârî, Cihad, 71, III, 223

Kaynak: Dİyanet Hac İlmihali

 

İslam ve İhsan

MEDİNE-İ MÜNEVVERE

Medine-i Münevvere

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.