Mefhûm Ne Demektir?

Mefhûm ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Sözlükte "anlaşılan, kalple bilinen" anlamına gelen mefhûm, fıkıh usulünde lafzın, sözde zikri geçmeyen ve ifade edilmeyen bir hükme delalet etmesidir.

Usulcüler mefhûmu, mefhûmu muvâfakat ve mefhûmu muhâlefet olmak üzere ikiye ayırmışlardır.

Mefhûmu Muvâfakat; lafzın, manadaki ortaklık sebebiyle, lafızda geçen hükmün, ispat veya nefy bakımından, sözde zikri geçmeyen mesele için de geçerli olduğuna delalet etmesidir. Mefhûmu muvâfakat, herhangi bir araştırma ve çabaya gerek olmaksızın, sadece dil bilmekle lafızdan anlaşılabilir. Sözde zikri geçmeyen durumun, hükümde sözde zikri geçene denk olması sebebiyle, mefhûmu muvafakât olarak isimlendirilmiştir. Meselâ, "o ikisine (anne ve babana) "öf" bile deme." âyeti (İsrâ, 17/23), mefhûmu muvafakat yoluyla dövmenin yasaklığına delalet eder. Zira dövmek, "öf" demekten daha fazla eziyet verir. Eğer sözde zikri geçen durum, hüküm bakımından zikri geçenden daha öncelikli ise, bu delâlete fahve'l-hitab; denk ise lahne'l-hitab denir.

Mefhûmu Muhâlefet; lafzın hükmünde itibara alınan bir kaydın bulunmaması sebebiyle, lafzın delalet etmiş olduğu hükmün zıddının, sözde zikri geçmeyen durum için sabit olduğuna delalet etmesidir. Meselâ, mefhûmu muhâlefeti kabul edenlere göre, "İçinizden mümin hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan, mümin câriyelerinizden alsın." âyeti (Nisâ 4/25), mefhûmu muhalefet yoluyla, hür kadınlarla evlenmeye gücü yeten kimsenin, câriye ile evlenmesinin haramlığına delalet eder. Hanefîler mefhûmu muhâlefeti delil olarak kabul etmezler. Diğer müçtehitlere göre ise, müstakil bir delildir.

Mefhûmu muhâlefet, itibara alınan kaydın çeşidine göre, mefhûmu lakap, mefhûmu vasf, mefhûmu şart, mefhûmu gâye ve mefhûmu adet olmak üzere beşe ayrılır.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.