Meğer Suriyeli Değillermiş

İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul’da yaşayan Suriyeliler ile ilgili sorun olmadığını belirterek, "Dilencilerin çoğunun aslında kendi vatandaşımız olduğunu sonradan gördük" dedi

Vali Şahin, İstanbul’un güvenli bir şehir olduğunu belirterek, "İstanbul, İstanbul’dan ibaret değil. Türkiye’nin genel durumu da buna dahildir. Etrafımızdaki ülkelerin de çok ciddi iç sorunları var. Dolayısıyla sizin etrafınızda ateş yanıyorsa, ateş size sirayet etmese bile onun dumanı, gürültüsü, huzursuzluğu da bulaşıyor.

Türkiye ve İstanbul’daki son birkaç yıllık olaylar da bunların kaçınılmaz tezahürleridir. İstanbul’da güvenlik anlamında bütün tedbirleri en üst seviyelerde alıyoruz. Bildiğimiz, gördüğümüz her tehdit karşısında tedbir almaya çalışıyoruz. Bütün eksikleri tamamlıyoruz. Ama takdir edersiniz ki; terör asimetrik bir faaliyet. Nereden, ne zaman, ne şekilde ortaya çıkacağı kestirilemiyor. Terör, çok haince çok kalleşçe yöntemler kullanan bir olgu maalesef ve dünyanın her tarafında karşımıza çıkıyor. İstanbul en az, dünyanın diğer metropolleri kadar güvenlidir” değerlendirmesini yaptı.

DİLENENLER SURİYELİLER DEĞİL, KENDİ VATANDAŞLARIMIZ

İstanbul’daki Suriyeliler’in sorunlarından bahseden Vasip Şahin, “Türkiye genelinde Suriyeliler, 3 milyon kadar. İstanbul’da ise bu rakam, kayıtlı olarak 600 bin civarında. İstanbul’da yeme, içme, eğitim, barınma ve emniyet hakları azami derecede karşılanıyor.

Fakire, yolda kalmışa, ihtiyaç halinde olana, zayıf düşmüşe her zaman kucak açmış bir devletimiz var; bugün de o hasletler ile varlığını sürdürüyor. İstanbul’da Suriyeliler ile ilgili ciddi sorunlar yok. Sokaklardaki dilencilerin çoğu, sığınmacılar değil; aslında kendi vatandaşımız olduğunu sonradan gördük. Sokaklan yaptıkları kötülüklerden Suriyeliler hakkında kanaat oluşturmayalım. Biz devlet olarak onlara kucak açtık, onlar da bu güzellikler içinde yaşıyor” açıklamasında bulundu.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.