Mehmed Zâhid Kotku Kimdir?
Adı Mehmed Zahid, soyadı Kotku idi. Kendisinin naklettiğine göre babası ona: “Oğlum Mehemmed!” diye hitap edermiş. Milâdî 1897 yılında, Bursa kale içinde bulunan Türkmenzâde çıkmazındaki baba evinde dünyaya gelmiştir.
Adı Mehmed Zahid, soyadı Kotku idi. Kendisinin naklettiğine göre babası ona: “Oğlum Mehemmed!” diye hitap edermiş. Milâdî 1897 yılında, Bursa kale içinde bulunan Türkmenzâde çıkmazındaki baba evinde dünyaya gelmiştir.
Baba ve annesi Kafkasya’dan hicrî 1297’de göç eden müslümanlardandır. Dedeleri Kafkasya’da Şirvan’a bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuha’dandır. Nuha, ahalisi müslüman olan hâlen Azerî Türkçesi konuşulan bir yerdir.
Annesi Sabire Hanım, Mehmed Zahid Efendi üç yaşlarında iken vefat etmiş, Pınarbaşı kabristanına gömülmüştür.
Babasının ikinci evliliği yine Dağıstan muhacirlerinden, Fatma Hanım’la olmuştur. Ondan doğma üç kız kardeşi vardır. Bunlardan Pakize Hanım’ın efendisi de, Bursa Ulu Camii imamlarından ve İsmail Hakkı Tekkesi şeyhlerinden merhum Ahmed Efendi kuddise sırruh’dur.
Mehmed Zahid Efendi rahmetullâhi aleyh ilk mektebi Oruç Bey İbtidâîsi’nde okudu. Maksem’deki idâdîye devam etti. Sonra Bursa Sanat Mektebi’ne girdi. Bu esnada Birinci Cihan Harbi dolayısıyla 18 yaşlarında askere celb olundu. 14 Nisan 1332’de asker oldu, senelerce askerlik yaptı, çok tehlikeli günler geçirdi, hastalıklar atlattı. Ordunun Suriye’den çekilmesinden sonra, binbir güçlükle İstanbul’a döndü.
İstanbul’da bulunduğu esnada çeşitli dinî toplantılara, derslere, camilerdeki vaazlara devam etti. Bilhassa Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi’yi çok sevdiği anlaşılıyor. Bu arada 16 Temmuz 1336 Cuma günü, namazı Ayasofya Camii’nde kıldıktan sonra Vilayet önünde bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gümüşhâneli Tekkesi’ne giderek Şeyh Ömer Ziyâeddin Efendi’ye intisap eyledi. Günden güne ahvalini terakki ettirdi.
BURSA'YA DÖNÜŞ
Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursa’ya dönmüş, evlenmiş, 1929’da vefat eden babasının yerine Bursa ovasındaki İzvat Köyü’nde 15-16 sene kadar imamlık ettikten sonra Üftade Cami-i Şerîfi’nin imam-hatipliğine tayin edilerek şehirde hisar içindeki baba evine yerleşti. Burada 1945-46’dan 1952’ye kadar hizmet eyledi.
GÜMÜŞHÂNELİ DERGÂHI'NA POSTNİŞİN OLDU
1952 Aralığında Gümüşhaneli Dergâhı postnişini ve eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdülaziz Bekkine’nin vefatı üzerine, İstanbul’a naklolarak Fatih’te bulvara nazır Ümmügülsüm Mescidi’nde vazife gördü.
İSKERDERPAŞA CAMİİ'NDE VAZİFE ALDI
1.10.1958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Cami-i şerîfi’ne nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı.
Mehmed Zahid Efendi rahmetullâhi aleyh, ömrünün son yıllarında rahatsız idi; ayakta gezmesine rağmen şiddetli ağrılarından muzdaripti.
HİCAZ'DAN AĞIR HASTA OLARAK DÖNDÜ
1979 yazında uzun zaman kalmak üzere gittiği Hicaz’dan, ağır hasta olarak 1980 Şubatı’nda dönmek zorunda kalmıştı. 7 Mart 1980’de ameliyata girdi ve midesinin üçte ikisi alındı.
VEFÂTI
Haccı güçlükle îfâdan sonra, 6 Kasım 1980’de çok ağır hasta olarak İstanbul’a döndü. Tam bir hafta sonra 5 Muharrem 1401 / 13 Kasım 1980’de, Perşembe günü öğleye yakın, dualar, Yâsînler, tesbih ve gözyaşları ile uyur gibi bir halde iken âhirete irtihal eyledi.
MEHMED ZÂHİD KOTKU HAZRETLERİ'NİN KABRİ
Bu esnada Süleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih ve çevrelerinde trafik durmuş, Süleymaniye’nin içi ve avlusu kâmilen dolduğu gibi, cemaat sokaklara taşarak Esnaf Hastanesi’nin yanına kadar uzanmıştı. Vefatını duyanlar içinde Anadolu’nun en uzak şehirlerinden olduğu kadar Avrupa’dan gelenler de vardı. Uzakta bulunan muhiblerinden çoğu da vaktinde haber alamama yüzünden cenazesine yetişememişlerdi.
Vefatı İslâm âleminde de büyük üzüntüye yol açmış, Suudi Arabistan’da, Kâbe’de, Kuveyt’te ve daha başka şehirlerde gıyabında cenaze namazı kılınıp dualar edilmiş, ajanslar bu elim vefat haberini yayınlamışlardı.
SÂMİ EFENDİ HAZRETLERİ KENDİLERİNİ ZİYARET ETMİŞ
Tam bir tevazu ehli olan Sâmi Efendi Hazretleri, bayramlarda meşâyıhtan, ulemâdan, dervişandan kendisini beklemeyen insanlara bile ziyarete giderdi. Mehmed Zâhid Kotku Efendi, Sami Efendi'nin Mûsâ Efendiʼyle beraber ziyaret ettikleri Allah dostları arasındaydı.
AHLÂK VE ŞEMÂİLİ
Merhum uzunca boylu, şişmanca, heybetli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş alınlı, aralıklı kaşlı, irice başlı, gül yüzlü, sevimli, alımlı bir kimse idi. Gençken zayıf olduğunu, öksüzlükte yemek yerine yumurta içivererek böyle iri vücutlu olduğunu gülerek anlatırdı. İlk görüşte insanda sevgi ve saygı uyandıran bir hali vardı. Tanıdığına tanımadığına selam verir, güleryüz gösterir, gönül alırdı. İlk nazarda koyu kestane renkli görünen, fakat dikkatle bakılması imkânsız, esrarlı ve derin mânalı gözleri vardı. Gözü içinde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuç içi kadar iri bir ben mevcuttu.
Özel hayatında ev halkına karşı müşfik ve latifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile söyler, anlaşılmazsa sabrederdi.
Fevkalâde mütevazi idi. Kerâmetleri zahir ve şöhreti âlemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvanı arasında lâlettayin bir fert gibi görür, makamını ve kemalini büyük bir maharetle gizlerdi.
Çok uzun ve derin düşünürdü, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mümkün olmazdı. Bir ayetin, bir hadisin üzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu.
Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar büyük bir sabırla çalışırdı. İlk zamanlarda kusurlarına müsamaha ederdi. Yıllarca çalışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı.
Çok açık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu. Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu. Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretçilere güleryüz gösterir, kapısını her zaman açık tutmaya çalışırdı.
GECE İBÂDETLERİNE ÇOK RİAYET EDERDİ