Mekke’de Duanın Kabul Edildiği 15 Yer

Peygamber (s.a.s) Efendimizin Müslüman olduklarında Mültezem’e götürüp kendilerine dua ettiği kişiler.

Mekkeliler Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’e İslâm üzerine beyʻat ettiler. Güçleri yettiğince Allah’ın ve Resûlü’nün emirlerini dinleyip itaat edeceklerine söz verdiler. Bu esnada Rasûlullah (s.a.v) amcası Hz. Abbâs’a:

“–Kardeşin Ebû Leheb’in iki oğlu Utbe ve Muattib nerede kaldı? Onları göremedim?!” buyurdular.

Abbas (r.a):

“–Herhalde Kureyş müşriklerinden kaçanlarla birlikte onlar da gitmişlerdir” dedi.

Rasûlullah (s.a.v):

“–Onları bulup bana getir!” buyurdular.

Abbas (r.a), hayvanına binip onları aramaya gitti. Bulduğunda:

“–Rasûlullah (s.a.v) sizi çağırıyor!” dedi. Onlar da derhal hayvanlarına binip Hz. Abbas’la birlikte Allah Rasûlü’nün huzûruna geldiler.

Allah Resûlü (s.a.v) onları İslâm’a dâvet edince, hemen Müslüman oldular. Efendimiz onların İslâm’a girmesine çok sevindiler. Ellerinden tutup Mültezem’e götürdüler ve onlar için bir müddet Allah’a dua ettiler. Sonra döndüler. Yüzlerinde büyük bir sürur müşâhede ediliyordu.

Abbas (r.a):

“–Yâ Rasûlallah! Allah Siz’i dâimâ mesrur kılsın! Yüzünüzde büyük bir sevinç görüyorum” dedi.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):

“–Evet! Rabbimden amcamın oğullarını benim için bağışlamasını niyâz ettim. O da bağışladı!” buyur­dular.

Utbe ile Muattib (r.a) artık Efendimiz’den hiç ayrılmıyorlardı. O’nunla birlikte Mekke yakınlarındaki Huneyn’e gittiler. Huneyn Gazvesi esnâsında bir an bozgun yaşandığında dahî onlar Allah Rasûlü’nün yanından hiç ayrılmadılar. Hatta Muattib (r.a) o gün Fahr-i Kâinât (s.a.v) Efendimiz’i müdâfaa ederken gözünden isâbet aldı. (Bkz. İbn-i Sa’d, IV, 60, Süyûtî, Hasâisü’l-Kübrâ, II, 82; Halebî, İnsânu’l-Uyûn, III, 48)

Mültezem, Kâbe’nin kapısı ile Hacer-i Esved arasında kalan kısma denir. Rasûlullah (s.a.v) Mültezem’de durup sadrını, yüzünü, kollarını ve avuçlarını Kâbe’nin duvarına koymuş, kollarını ve ellerini iyice yayarak dua etmişlerdir. (Ebû Dâvûd, Menâsık, 54/1899)

Mültezem “duâ yeri” mânâsına gelen “el-Müddeâ” ismiyle de anılır.

Hasan Basrî (r.a.), Mekkeliler için hazırladığı husûsî bir risalede onbeş yerde duanın kabul edildiğini ifâde etmiştir:

1. Tavaf ederken, 2. Mültezem’de, 3. Altın Oluk’un altında, 4. Kâbe’­nin içinde, 5. Zemzem’in başında, 6. Safa tepesinde, 7. Merve tepesinde, 8. Saʻy ederken, 9. Makam-ı İbrahim’in arkasında, 10. Arafat’ta, 11. Müzdelife’de, 12. Mina’da, 13-14-15. Üç cemrenin yanında.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Haram’dan 111 Hatıra, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MEKKE TARİHİ

Mekke Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.