Mekki Ayetlerin Özellikleri Nelerdir?

Mekki Sureler nedir? Mekki Surelerin özellikleri nelerdir? Mekke döneminde inen ayetler hangileridir?

İlk nâzil olan âyetler tevhîde dâvet, öldükten sonra dirilme îman, mü’minleri cennetle müjdeleme, kâfirleri ve âsîleri cehennem ile inzâr gibi akîdevî hususlarda idi. Bu mevzûlarda muhtelif delillerle iknâ etmek sûretiyle insanların îmanlarını kuvvetlendirdikten sonra, muâmelâtla alâkalı hükümler inmeye başladı. Çünkü insanlar bâtıl îtikad ve alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı oldukları için bunlardan vazgeçmeleri çok kolay değildi.

Tedrîcîliğe riâyet etmeden, insanları kötü alışkanlıklardan arındırmaya çalışmak, nefrete ve uzaklaşmaya sebebiyet verebilirdi. Hazret-i Ayşe vâlidemiz şöyle demektedir:

“İlk nâzil olan sûre mufassal sûrelerden biri idi. Bunda cennet ve cehennemden bahsediliyordu. Helâl ve harâma dâir hükümler ise ancak insanlar İslâm’a tam olarak ısındıktan sonra nâzil olmaya başladı. Eğer ilk defâ:

«–İçki içmeyin!» emri inseydi insanlar:

«–Biz içkiyi kesinlikle bırakamayız!» derlerdi. Yine ilk olarak:

«–Zinâ etmeyin!» emri gelseydi insanlar aynı şekilde:

«–Zinâyı aslâ bırakamayız!» derlerdi. Ben Mekke’de oyun oynayan bir çocukken Hz. Muhammed’e (s.a.v.):

“Hayır onlara va’dedilen (asıl azap) vakti, kıyâmettir. İşte o an, cidden çok dehşetli ve çok acıdır.” (el-Kamer, 46) (gibi îman ve kıyâmetle alâkalı) âyetler nâzil olmuştu. (Muâmelâtla alâkalı hükümler ihtivâ eden) Bakara ve Nisâ sûreleri ise ancak ben O’nun yanında iken (Medîne’de) nâzil olmuştur.” (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 6)

MEKKİ SURELER

Mekkî sûreler üslûp bakımından kısa ve veciz olup şirk ve putperestliğe karşı kesin ve net bir tavır sergiler. Çünkü Mekkeli müşrikler edebî müsâbakalar yapan fesâhat sâhibi kimselerdi. Onlara tesir edecek söz, fesâhat ve belâgat açısından mükemmel seviyede olmalıydı.

Nitekim Allâh Teâlâ müşriklerin edebiyattaki terakkî ve seviyelerini hiçe sayarak, zihinlerini altüst etmek için söze başlarken alışageldikleri usûlün aksine Hurûf-ı Mukattaa’yı kullanmıştır. Başında Hurûf-ı Mukattaa bulunan sûreler, Bakara ve Âl-i İmrân hâriç, hep Mekkîdir. Bu husûsiyetleri sebebiyle ilk âyetlerin edebî üslûbu öylesine tesirli idi ki, muhâtaplarının tâ kalbine işliyor; güzelliği ve akıcılığı, dinleyenleri âdeta teshîr ediyordu.

Mekke’de nâzil olan âyet-i kerîmelerin üslûp husûsiyetlerinden biri de, istisnâsı olmakla birlikte, ekseriyâ hitâbın “Ey insanlar!” şeklinde olmasıdır.

Mekkî sûrelerde müşriklerin kanaatlerine ve îtiyatlarına zıt olan pek çok husûsun, onların nazarında kabûle mazhar olabilmesi için, îtibâr ettikleri Güneş, Ay, yıldızlar, gece-gündüz ve benzeri varlıklar üzerine edilen yeminler yer almaktadır. Çünkü yemin edilen bu varlıklarla aynı zamanda Allâh’ın kudreti ve kâinattaki kudret akışları sergileniyordu.

Diğer taraftan Kur’ân kıssalarının pek çoğu Mekke devrinde nâzil olmuştur. Zîrâ “geçmişten ibret alma”, Mekkî âyetlerin en çok üzerinde durduğu hususlardandır. İçinde peygamberlerin ve geçmiş milletlerin kıssalarının anlatıldığı, bilhassa Hz. Âdem (a.s.) ve İblîs kıssasının zikredildiği sûreler, umûmiyetle Mekkîdir. Bunun tek istisnâsı, Medîne’de nâzil olan Bakara Sûresi’dir.

Geçmiş milletlerin başlarından geçen ibretli kıssaların anlatılması, Mekke müşriklerine hakkın teblîğinde ve onların tedrîcî bir sûrette ıslâhında mühim bir rol oynamıştır. Kıssaların anlatıldığı bu âyetlerde, “tevhîd inancı” dâimâ ön planda tutulmuştur.

MEKKİ AYETLER

Mekkî âyetler, bir teblîğcinin hareket tarzını da ortaya koymaktadır. Onun bu dâveti dünyâ menfaatleri için değil, sâdece Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına nâil olmak gâyesiyle yapması, mükâfâtını da ancak Allâh’tan beklemesi gerektiğini anlatmaktadır. Nitekim Şuarâ Sûresi’nde Nûh, Hûd, Sâlih, Lût ve Şuayb’ın (a.s.) kavimlerine dâimâ Allâh’a itaati ve takvâyı emredip kendilerinin emîn birer elçi olduklarını söyleyerek:

“Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbine âittir.” dedikleri nakledilir. (eş-Şuarâ, 109, 127, 145, 164, 180)

Kur’ân’ın ikinci yarısı ekseriyetle Mekke’de nâzil olmuştur. Mekkelilerin çoğu mütekebbir kimseler olduğu için كَلاَّ: hayır öyle değil” lafzının tekrarı ile onların durumu reddedilmiş ve bu mütekebbirler tehdid edilmişlerdir. Bu sebeple “kellâ” lafzı geçen sûrelerin tamamı Mekkî’dir ve bütün “kellâ” lâfızları Kur’ân-ı Kerîm’in ikinci yarısındadır.

Aynı şekilde secde âyetlerini ihtivâ eden sûreler de Mekke’de nâzil olmuştur. Bu sûretle Allâh’tan başka şeyler önünde secde eden insanlar, Cenâb-ı Hakk’a secdeye sevk edilmiş ve onların derûnî tekâmülleri sağlanmıştır.

Mekke’de nâzil olan bu ilk âyetler, eski âdetlerin cehâletten neş’et ettiğini ve tamâmen bâtıl olduğunu beyân etmektedir. Aynı zamanda cihanşümûl ahlâkî düsturların esaslarını ortaya koymaktadır.

Mekkî âyetler, îman, ahlâk ve fikir cihetinden sıhhatli bir cemiyetin temellerini atmıştır. Bu âyetlerde ahlâkî emir ve hükümler yer almaktadır. Böylece mü’minlerin kuvvetli bir îmâna sâhip kılınmaları, sabır, sebat, azim, gayret gibi hasletlerle techîz edilmeleri, bâtıl îtikad ve îtiyadlardan arınmaları hedeflenmiştir.

Mekkî âyetlerde hukûkî mevzûlar bulunmadığı gibi, namaz hâriç ibâdetlere âit hükümler de yer almamaktadır. Meselâ, Yûnus, Ra’d, Furkân, Yâ-sîn, Hadîd sûreleri Mekkî olup, bunlarda ahkâm âyetleri mevcut değildir. Bu sûrelerde umûmiyetle îmân esasları, yaratılış, Allâh’ın sıfatları, peygamberlerin ibret verici kıssaları ve kıyâmet sahneleri anlatılmaktadır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.