Meleklerin Kıydığı Nikahla Kurulan Aile
Allah'ın (c.c) yarattığı ilk insan ve ilk aile hangidir? Allah (c.c) ailelere nasıl bir sorumluluk yüklemiştir? Meleklerin kıydığı nikahla kurulan ailenin hayır ve bereketi...
Cenâb-ı Hak, önce ilk insan olan Âdem -aleyhisselâm-’ı topraktan yarattı. Âdem -aleyhisselâm- cennette her türlü nimet içinde olduğu hâlde, kendini yalnız hissetti. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Âdem uykuda iken, ondan Hazret-i Havvâ’yı halk etti. Cüzden külle, küllden cüz’e bir akış ve temâyül başladı. Meleklerin kıydığı bir nikâh ile kurulan bu ilk aileden, insanlık vücûda geldi.
Âyet-i kerîmede bu hakikat şöyle dile getirilir:
“Ey insanlar! Sizi tek bir nefsten (Âdem’den) yaratan, ondan da eşi (Havvâ’yı) yaratarak (yeryüzünde) ikisinden birçok erkek ve kadın var eden Rabbinizden sakının!..” (en-Nisâ, 1)
Rabbimiz; insanın, Allah adına nikâh akdiyle kurulan huzur ve saâdet dolu aile yuvasında dünyaya gelip, yetişmesini murâd etti. Mukaddes aile yuvasında; anne-baba, zevç, zevce ve evlâtları karşılıklı hak ve vazifelerle birbirlerine zimmetledi.
Hadîs-i şerifte buyurulur:
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes’ulsünüz. (…)
- Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’uldür.
- Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes’uldür…” (Buhârî, Ahkâm, 1; Müslim, İmâret, 20)
Cenâb-ı Hakk’ın; evliliğe lutfettiği ayrı bir ikram da, nikâh sayesinde bir araya gelen iki insanın, daha önce iki yabancı iken, bir anda dünyanın birbirine en yakın iki ferdi hâline gelmeleridir. Kurdukları yuva; çoğu kere, ayrıldıkları baba ocağından, anne ocağından daha sıcak gelmeye başlar. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî bir tecellîsidir. Âyet-i kerîmede bu tecellî, ilâhî bir nimet olarak şöyle bildirilir:
“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir.
Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (er-Rûm, 21)
Hayatın her safhasını tanzim eden İslâmiyet, elbette aile husûsunda da insana mühim tâlimatlar vermiştir.
İki insanın muhabbetle bir araya geldiği ailede; huzur ve saâdet için, güzel ahlâka riâyet en büyük zarûrettir. Rabbimiz, ailede «güzel geçinme»yi ve «sabrı» emretmiştir:
“…Hanımlarınızla iyi geçinin, onlara güzel muâmelede bulunun. Onlardan hoşlanmasanız bile, umulur ki sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah birçok hayır takdir eder.” (en-Nisâ, 19)
Aile yuvasında sevinç ve mutluluk için duâlar etmemiz de Kur’ânî tâlimatlardandır:
“…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla!..” (el-Furkān, 74)
Âyet-i kerîme; göz nûru evlâtlar için, göz nûru hanımların yetişmesinin şart olduğunu bildirmektedir. Peygamberimiz, kız evlâtların güzelce yetiştirilmesiyle alâkalı müjdeler vermiştir.
Aile demek; nikâh demektir, iffet demektir. Erkeğin de kadının da şerefi ve kıymeti, nikâh ile akdedilen ailede gerçekleşir.
İffet, insana mahsus bir keyfiyettir. İffetsizlik ise, insanlık haysiyetinden uzaklaşmaktır; hayvanlar gibi sorumsuz, pis, rezil ve pespâye bir hayat sürmektir. Üstelik hayvanlara; akıl, vicdan ve ruh gibi husûsiyetler verilmemiştir. Bu sebeple onlar; bu yaşayışlarından dolayı suçlu gösterilemezler. Ya insan?
Câhiliyyede, asil aileler nikâh müessesesini muhafaza ediyordu. Lâkin toplumda iffetsizlik hâkimdi.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Mart, Sayı: 169