Menemen Üzerinde İngiliz Gölgesi

Menemen hadisesine düşen “İngiliz gölgesi” ve hadisenin meydana gelmesi konusunda ilk startın verildiği Bursa Çekirge’deki Hakkı Paşa Oteli konusuna değinmek istiyoruz.

Menemen hadisesinin ardında, bizce, 1900-1908 yılları arasında Es’ad Efendinin (ks) Erbil başta olmak üzere, Kuzey Irak’taki, İngiliz karşıtı faaliyetlerinin acı cevabı hesaplaşması vardı. Yani bu hadise İngilizlerin 30 yıl sonra, Es’ad Efendi’den (ks) aldığı bir intikamdı.

İNGİLİZ OYUNU

Bu konu esasen, Es’ad Efendi’nin (ks) mahkemede “Bu İngiliz oyunudur” ifadeleriyle de teşahhus etmişti. Ayrıca Kelâmî Dergâh’ında hizmet eden (1924) Kastamonulu Hasib Yılancıoğlu’nun bu konuda Es’ad Efendi’nin (ks) Erbil’deki İngiliz aleyhtarı faaliyetlerine işaret etmesi, birinci elden gelen bir bilgi olarak aynı hedefi gösteriyordu.1

Ayrıca Mustafa Armağan, Zaman Gazetesi’ndeki bir makalesinde, Mahkeme başkanı Mustafa (Muğlalı) Paşa’nın Menemen hadisesinde İngiliz casus Lawrence’in (ö. 19 Mayıs 1935- Bowington/İngiltere) parmağı olduğuna dair beyanatını, İngiltere Büyükelçisi G. Clerk üzerinden şu şekilde dile getirir:

Nitekim İngiltere Büyükelçisi G. Clerk, bazı gazetelerin bu hadiseyi, İngiliz tezgâhı olarak manşete taşımasını, İsmet Paşa Hükümeti’nin ciddiye almadığını söyleyerek, hadiseyi geçiştirmeye çalışıyordu. Fakat G. Clerk 4 Mart 1931 tarihli mesajında, başka bir yerde bulunmayan şu bilgiyi geçiyor Londra’ya:

“İhtiyar Şeyh Es’ad Erbilî, bütün tıbbî çabalara rağmen, iki gün önce hastanede öldü. Mahkeme Başkanı Mustafa (Muğlalı) Paşa bir beyanat vererek, Şeyh Es’ad’ın ölüm döşeğinde, bu meseleyle (Menemen’le) Lawrence’in bağlantısını açıkça gösterecek bir beyanname hazırladığını söyledi.”2

Ayrıca konuyla ilgili Prof. Şimşir, bir belgeye dayanarak şu tespitte bulunur: O dönemde İngiltere Büyükelçisi G. Clerk Londra’ya bir belge yollar. Büyükelçi 8 Ocak 1931 tarihli mesajında şaşırtıcı bir şekilde Türk gazetelerinde, İngilizlerin olayda parmağı olduğu havasının yaygınlaştığını bildirir. Hatta bazılarının daha ileri gidip, bütün olayı İngilizlerin tezgâhladığı kanaatinde olduğunu kaydeder.3

Bu hususu, merhum Dr. Emin Acar Hoca Efendi’ye (ks) açtığımızda, o da konuyu araştırdığını aynı kanaati paylaştığını söylemişti. Rahmetli Tarih Profesörü Ercüment Kuran da uzun yıllar önce benzeri görüşte olduğunu ifade etmişti.

Hatta İngiliz siyasi akıl yapısını yakından tanıdığı için Es’ad Efendi (ks) 30 Aralık 1918’de kurulan İngiliz bağlantılı4 ve varlığını üç yıl sürdüren Kürt Teâli Cemiyeti’ne asla itibar etmemiş, onlardan uzak durmuştu. Nitekim bu cemiyetin mensuplarına baktığımızda ne Şeyh Es’ad Efendi, ne de oğlu Mehmed Ali Efendi görülmez. Şeyh Abdülkâdir Efendi, Mehmed Emin Bedirhan, Mevlanazâde Rif’at, Yzb. Emin vs. gibi pek çok isim5 arasında Es’ad Efendi (ks) yoktur. O Türk Muhibbanı Cemiyeti ile İstanbul’a bağlılığını daîma korumuştur. Said-i Nursî de aynı bağlılığını korumuştur.

ESAD EFENDİ NEDEN HEDEFTEYDİ?

İşte bu noktada sorulması gereken soru şudur: Acaba İngilizler, Es’ad Erbilî Hazretleri’ne (ks) neden böylesine ölümüne derin bir düşmanlık içindeydi?

Şimdi bu olayın arka planına bakalım ve bu sorunun cevabını görmeye çalışalım.

19’ncu yüzyılın ortalarında Ruslar, İngilizler ve Fransızlar, Kuzey Irak’la ilgili olarak, “Stratejik Bölge Etüdleri”ni tamamlamışlardı. Ve ilk Kürt isyanları, aşiret seviyesinde 19’ncu yüzyılda (yani 1800’lü yıllarda) başlamış oldu. Hedef Kuzey Irak’ı Osmanlı’dan koparmak ve petrol kapılarını aralamaktı. Emperyal güçler aynı anda, Balkanları, Kuzey Afrika’yı ve Ortadoğu Araplarını da kışkırttılar. Hatta burada konuyla ilgili olarak, araştırmacı Ahmet Aydın daha ilginç bir tespitte bulunur ve şunları söyler:

“Bu nedenle Balkan milletlerinin ve Arapların Osmanlı Devletine başkaldırmalarını anlamak mümkündür. Hatta Anadolu’daki Ermeni ve Rum azınlıkların ayaklanma çabalarını da anlamak mümkündür. Fakat özellikle İngilizler işi o derece ileriye götürdüler ki; Konya’daki Yozgat’taki Türk aşiretlerini ve hatta Osmanlı Devleti’ni kuran aşiretleri dahi isyana teşvik ettiler.”6

19’ncu yüzyılın sonlarına doğru özellikle Sultan II. Abdülhamid, bu oyunları fark edince, başıboş durumda olan aşiretleri, Osmanlı topraklarında emelleri olan bu dış güçlerin, özellikle İngilizlerin oyuncağı olmaktan kurtarmak ve onları belli bir düzene sokmak, toplumsal hayata yeniden dönmelerini sağlamak için bir takım idari reformlar yapmıştı.7 1891 de kurulan “HAMİDİYE ALAYLARI”8 ve 1892 de kurulan ve Kürt, Arnavut ve Arap aşiret çocuklarının okuduğu “Mekteb-i Aşiret-i Hümayun9, bu reformun bir parçasıydı. İngilizler aşiretlerle çocukla oynar gibi çok rahat oyununu oynuyor ve onları maalesef kolayca kullanıyordu.

İNGİLİZ KUKLASI KÜRT AŞİRETİ

Toronto Üniversitesi’nde yapılan bir doktora tezinde, Sultan Abdulhamid’in 1908’de tahttan indirilmesinden ve o sene Es’ad Efendi’nin (ks) Erbil’den İstanbul’a dönmesinden sonra, Irak’ta İngiliz nüfuzunun süratle arttığını görüyoruz. Para, makam-mevki ve silahla kandırılan Kürt aşiretleri bir piyon olarak kullanılmaya başlıyor, Irak’ta Arap iktidarların yola getirilip pasifize edilmesi için Kürtler, sık sık isyana kıyam ediyorlardı. İngiliz kuklası Şeyh Mahmud-ı Berzencî, bu konuda bir örnek olarak dikkat çeker. Üç defa isyan eden Berzencîlerin o dönemde İngilizlerin elinde oyuncak haline geldiği görülür.10 Berzencî aşireti’nin İngilizler tarafından nasıl kullanıldığını burada basit bir örnek olarak vermek istiyoruz ki böylece Es’ad Erbili Hazretlerinin, Türk Muhibbanı Derneği çevresinde Kuzey Irak’taki aşiretleri ikna edip, onları kazanarak İstanbul merkezine bağlama çabalarının ifade ettiği mana daha iyi anlaşılsın.

“İngilizler, Irak’taki Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları Kuzey bölgesine hemen adam, para ve silah göndererek Kürt aşiretlerinin dinî lideri durumundaki Şeyh Mahmud Berzencî ile temasa geçerler.

Şeyh’e “hâkimiyetin altındaki aşiretlerle, sen de pekâlâ bir emirlik veya krallık kurabilirsin, bu konuda sana her türlü güvenceyi veriyoruz” denir. Mahmud Berzencî de bunun üzerine kendisine bağlı aşiretleri Irak yönetimi aleyhine isyana teşvik eder. İsyan başlayıp Araplar zor duruma düşünce, bu sefer İngilizler, Arap yöneticilere; “eğer manda yönetimini istemezseniz, yönetimi Şeyh Berzencî’ye teslim edeceğiz derler. Bunun üzerine Arap yöneticiler bağımsızlık konusunda geri adım atarlar. Ve İngilizler de kendi piyonları olan Mahmud Berzencî’yi yakalayarak Hindistan’da ikâmete mecbur ederler. Aradan zaman geçer ve Arap yöneticiler, yeniden bağımsızlık isteklerini dile getirirler.

Bunun üzerine İngilizler tekrar Şeyhi Hindistan’dan getirerek Kuzey Irak’taki aşiretlerin içine salıp, tekrar isyana teşvik ederler. Araplar tekrar geri adım atarlar. İngilizler bunun üzerine Şeyh’i tekrar Hindistan’da misafir! ederler.”11

İşte bu örnekte görüldüğü üzere Sultan II. Abdülhamid Han’ın Es’ad Efendi’yi (ks) gönderdiği 1900-1908 yıllarında, Kuzey Irak’ta İngilizlerin bu türden isyan teşvikleri ve petrol üzerine oyunları çoktan başlamıştı.12

BÜTÜN PLANLARI PETROL ÜZERİNEYDİ

Es’ad Erbilî Hazretleri (ks) Erbil’de iken Musul-Bağdat arasındaki petroller üzerinde, yerli aşiretler ve Avrupa ülkeleri çekişmelere başlamıştı. Bağdat’ta Mendeli, Hit ile Musul’da Tuzhurmato, Eski Kale, Binincir, Kanber Ali, Kiralan ve Seyidin kuyularından başka Kil, Baba Gurgur, Karadağ, Gur, Tel Kayyâre, Tavuk ve Nemrud’da da petrol yatakları vardı.

Ortadoğu’nun dizaynında İngiliz siyaset kurgulamasının referansı, hiç şüphesiz petroldü. Atilla Uğur hazırladığı tezde, Abdülhamid’in bu oyunu nasıl bozduğunu şöyle özetler:

“Irak hâkimiyeti II. Abdülhamid döneminde 1876 yıllarından itibaren öneme kavuşmuş, Arap milliyetçiliği körüklenmeye, Osmanlı Devleti’ne karşı isyan hareketlerine gidilmeye, batılı devletlerin bu bölgedeki çıkarları doğrultusunda işlenmeye çalışılmıştır.

Abdülhamid, petrolün önemini o günlerde anlamış, derhal bir takım tedbirler ve kararlar almıştır. Nitekim o, 1890 yıllarında petrol yataklarını, çıkardığı ferman ile şahsi mülkü arasına katmıştır. Abdülhamid bununla, batılı devletlerin büyük paralar ödemek suretiyle petrol yataklarını ele geçirmelerini önlemek istemiştir.”13

Batılı emperyalist güçlerin eline geçmemesi için petrol arazileri, Abdülhamid Han tarafından bu şekilde özel mülkiyet olarak Hazîne-i Hâssa bünyesine alınmıştı.

Bunların işletmeleri, isteyenlere ihâle ile veriliyordu. Ancak Talabanî Aşireti, ihâleye tehditle kimseyi sokmuyor, ucuz fiyatla kendisi işletiyordu.

Konuyla ilgili çalışma yapan Arzu Terzi’ye göre, özellikle dış kışkırtmaların devam ettiği bu dönemde, bölge aşiretlerinin petrol yatakları üzerindeki tahakkümüne ve onların devlete karşı ayaklanmalarına yol açmamak için o bölgeye fazla müdâhale edilmemişti.14

İşte Kürt aşiretleri bu kritik pozisyonda iken Es’ad Efendi’nin (ks) onları İstanbul’daki merkezi yönetime bağlamak üzere Türk Muhibbânı Cemiyetini kurarak sosyo-politik açıdan lobi faaliyetlerinde bulunması çok anlamlıdır.

ESAD EFENDİ’NİN KÜRT AŞİRETLERİYLE İRTİBATI

İngilizler, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi 2 defa Irak ihtilalinde Berzencîleri kullanmıştı. Es’ad Efendi (ks) bu gibi tesir altında kalıp kullanılan Kürt aşiretlerine, Osmanlı lehine nüfuz etmek üzere oradaydı. Erbil’e gönderilişinde esas misyonu işte buydu.

Ancak hemen ifade etmek istediğimiz dikkat çeken diğer bir husus da şudur: Es’ad-I Erbilî Hz.lerinin (ks) yaşadığı Erbil’de yoğun bir Türkmen nüfusu vardır. Ve bu nüfus Payitahta/İstanbul’a zaten sıkı sıkı bağlıdır. Kaynaklara göre 1920’lerde Erbil’de Kürtler 77 000, Türkler 15 000, Araplar 5000 ve Gayr-i Müslimler 9000 kişiydi.15

Kuzey Irak’ta tespit edebildiğimiz Türk oymak veya boylarının sayısı 362’dir. Es’ad Efendi’nin memleketi Erbil’deki Türkmen oymakları isim olarak şu şekildedir: Avcı, Assaflı, Balıkçı, Begler, Benna, Bezzaz, Çavuşlu, Çeçenler, Çelebi, Demirci, Derziler, Doğramacı16, Haffuf, Hayyatlar, Helveci, İlhanlı, Kalıkçı, Kapkaççı, Kasaplar, Müftü Naccar, Nakşibendî, Nalbandlı, Pamukçu, Recepli, Sarraf, Seyyidler ve Yoğurtçu.17

TÜRKLERİ SEVENLER DERNEĞİ

Es’ad Efendi (ks) Kuzey Irak’ta iken dinî, manevî ve ilmî otorite olarak geniş bir Türk popülasyonunun bulunduğu Kuzey Irak ve özellikle Erbil’de, Türk Muhibbânı Cemiyetini yani Türkleri Sevenler Derneğini kurdu.18 O’nun 1900’de Erbil’de kurduğu bu dernek, Menemen’de mahkemede hakkında idam kararının çıktığı 1931’de, yani Cumhuriyet döneminde bile Türkiye ve Türkler lehine, oğlu Muhammed Ali tarafından Bağdad’da hâlâ faaliyet hâlindeydi.

Es’ad Efendi’nin (ks) Erbil ikâmeti sırasında İstanbul’la mektup haberleşme bağı çok hareketliydi. Mektubat’taki mektupların büyük çoğunluğu oradan yazılmıştı.19

Ve bize göre büyük bir ihtimalle bu iletişim seyri içinde, Sultan Abdülhamid’e de gerekli istihbarî mektupları gönderiyordu. Mesela Suriye’de Şeyh Ebu’ş Şâmât Mahmud Efendi de, aynı usûl ile İstanbul’la yani, Sultan Abdülhamid’le istihbarat olarak sıkı irtibat halindeydi.20

İngilizlerin Irak’taki yayılmacı politikalarına karşı büyük bir cesâret ve özveriyle çalışan Es’ad Efendi Hazretleri (ks) yine İngilizlerin Menemen oyunuyla hayatı pahasına hizmet ettiği Türk Devleti tarafından idama mahkûm olundu ve İngilizler intikamlarını almış oldu.

Sonuç olarak müşahhas bir delil olmasa da, eldeki verilere ve kanaatimize göre Menemen, İngiliz oyunudur. Bursa Çekirge’deki Hakkı Paşa Oteli’nde anlatıla gelen olay, bu büyük tabloda birinci sebep değildir, sadece zaten hazırlanmış belli bir projenin son anda büyük fitne olarak ateşlendiği bir fitildir. Gerisi artık büyük tiyatroda izlediğimiz bilinen hazin oyundur.

30 YILLIK HESAPLAŞMA

Yani özetle ifade etmek gerekirse, Menemen’den çok zaman önce; 1900’lerde Hz. Es’ad Efendi’nin ölüm fermanı çıkmıştı. O da zaten;

Ne mümkün bunca âteşle ŞEHÎD-Î IŞK’ı gasletmek

Ceset âteş, kefen âteş, hem âb-ı hoş-güvâr âteş21

Diyerek kaderinin farkındalığıyla Allah’tan (cc) razı olmuş, O’nun hükmüne çoktan boyun eğmişti bile… Allah (cc) rahmet eylesin! Amîn…

Ruhuna, Fatiha, 3 ihlas…

Kaynak: Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 374, Nisan 2017


Dipnotlar: 1) Ethem Cebecioğlu, Kastamonulu Hâsib Efendi, Allah Dostları-5, Ankara 2010, s. 18-19. 2) Mustafa Armağan, “Menemen’de Ajanlar Cirit Atıyordu” Zaman Gazetesi, 28.12.2014. 3) Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk 7, TTK, Ankara 2006, s. 142. 4) Bilal Şimşir, Kürtçülük 1787-1923, s. 312; Kemal H. Karpat, Kısa Türkiye Tarihi (1800-2012), Timaş Yayınları, İstanbul 2016, s. 120; Metin Toker, Şeyh Sait İsyanı, Akis Yay., Ankara 1968, s. 51. 5) T. Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, c. II, Mütareke Dönemi, İstanbul 1986, s. 186-187. 6) Ahmed Aydın, Kürtler, PKK ve Öcalan, İstanbul 1992, s. 32. 7) Gökhan Çetinsaya, “The Politics of Reform in Iraq under Abdülhamid II, 1878-1908”, Isam, Sayı:3, İstanbul 1999, ss. 61-72. 8) Stanford Shaw J. And Ezel Kural Shaw Reform, Revolution and Republic: The Rise of Modern Turkey 1808-1975 in Shaw Stanford Jos, History of Ottoman Empire and Modern Turkey, Cambridge 1977, s. 246. 9) Bayram Kodaman,”Aşîret Mekteb-i Hümâyun’u”, DİA., c.4, s. 9-10; Elif Eki “Aşiret Mektebleri ve Said Nursi”, Yeni Asya, 20 Şubat 2010. 10) Othman Ali, British Policy and The Kurdish Question in Iraq 1918-1932, University of Toronto, ss. 119, 245, 413. 11) Ahmed Aydın, Kürtler, PKK ve A. Öcalan, s. 37. 12) Geniş bilgi için bkz: Arzu Tozduman Terzi, Bağdat-Musul’da Abdülhamid’in Mirası Petrol ve Arazi, Timaş Yayınları, İstanbul 2014. 13) Atilla Uğur, Geçmişten Günümüze Kuzey Irak’ın Beşerî Coğrafyası ve Sosyal Yapısı, Fırat Üniversitesi, Elazığ 2002, s. 6; ayr. bkz: Suphi Saatçi, Tarihî Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, İstanbul 1996, s. 106-108. 14) Arzu Terzi, “Abdülhamid Petrolleri Kimlerden Nasıl Korudu?” Derin Tarih, sayı: 11, Şubat 2013, s. 80-81. 15) Kemal Melek, İngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu (1890-1920), Üçdal Yayınları, İstanbul 1983, s. 37. 16) YÖK’ün kurucusu İhsan Doğramacı, Erbilli’ydi. Babası ve kardeşi de Es’ad Efendi (ks) ve Sami Efendi’ye (ks) intisaplıydı. 17) Atilla Uğur, Geçmişten Günümüze Kuzey Irak’ın BeşerÎ Coğrafyası ve Sosyal Yapısı, Ekler kısmı. 18) Ethem Cebecioğlu, Kastamonulu Hâsib Efendi, Allah Dostları-5, Ankara 2010, s. 19. 19) Bkz: Muhammed Es’ad-ı Erbilî, Mektûbat, Erkam Yay., İstanbul 2014. 20) Joseph van ESS, “Lübnan Makaleleri I”, çev: Ömer Yılmaz, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2005, sayı: 15, ss. 415-452; Joseph van ESS, “Lübnan Makaleleri II”, çev: Ömer Yılmaz, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2005, sayı: 16, ss. 339-371. 21) Bkz.: Muhammed Es’ad-ı Erbilî, Divan-ı Esad, Erkam Yayınları, İstanbul 1991, s. 130.

ESAD ERBİLİ HAZRETLERİ KİMDİR?

https://www.islamveihsan.com/esad-erbili-hazretleri-kimdir.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.