Meryem Suresi 2. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Meryem Suresi 2. ayeti ne anlatıyor? Meryem Suresi 2. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Meryem Suresi 2. Ayetinin Arapçası:

ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ

Meryem Suresi 2. Ayetinin Meali (Anlamı):

Bu âyetler Rabbinin, kulu Zekeriya’ya olan rahmetini anlatmaktadır:

Meryem Suresi 2. Ayetinin Tefsiri:

Burada Cenâb-ı Hakk’ın Hz. Zekeriyâ’ya olan rahmet tecellisinden söz edilir. O rahmet, Zekeriya (a.s.)’ın Allah’a niyâzı, Allah Teâlâ’nın da onun bu niyâzını kabulüyle vuku bulmuştur.

Öncelikle Zekeriyâ (a.s.), bir peygamber olarak, ilâhî dergâha el açıp dua etmenin âdap ve erkânına dikkat ederek gizli bir şekilde niyazda bulunmuştur. Bu gizliliğin mâhiyeti hakkında şunlar söylenebilir:

    Esasen Allah Teâlâ’ya göre gizli ve açık eşittir; fakat duada gizlilik daha iyidir. Çünkü bu hal, duanın riyâdan uzak olmasına ve ihlasla yapılmasına yardımcı olur. Dolayısıyla Zekeriya (a.s.)’ın duası, içine riyâ karışmayan bir dua olmuştur.

    O, çok yaşlı olmasına rağmen çocuk istemesi sebebiyle etrafındakiler tarafından kınanmamak için duasını gizli yapmıştır.

    Veya o, ileride de ifade ettiği gibi akrabalarından çekindiği için duasını gizli tutmuştur.

    Yahut ihtiyarlığı ve zayıflığı sebebiyle zaten yüksek sesle dua edecek hâli yoktu. Ancak takati kesilmiş bir halde ve hafif bir sesle dua edebiliyordu.

Her halükârda âyet-i kerîme duanın olabildiği kadar gizli ve içten yapılmasının makbul olduğuna delâlet eder. Nitekim bir diğer âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Çünkü O, aşırı gidenleri sevmez.” (A‘râf  7/55)

İşte mazlum peygamber Zekeriyâ (a.s.) kırık bir gönülle Rabbine yönelmiş:

Meryem Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Meryem Suresi 2. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.