Meryem Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Meryem Suresi 26. ayeti ne anlatıyor? Meryem Suresi 26. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Meryem Suresi 26. Ayetinin Arapçası:
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْنًاۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَدًاۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْمًا فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِيًّاۚ
Meryem Suresi 26. Ayetinin Meali (Anlamı):
“Ye, iç, gözün aydın olsun! İnsanlardan birini görecek olursan: «Ben Rahmân’a susma orucu adamıştım. O bakımdan bugün hiç kimseyle konuşmayacağım» diye işaret et.”
Meryem Suresi 26. Ayetinin Tefsiri:
Cebrâil
(a.s.)’ın üflemesiyle Hz. Meryem hamile kalınca, haline kimsenin müttali
olmaması ve insanların nazarından uzak kalabilmesi için uzak bir mekana
çekildi. Çünkü durumundan haberdar olan insanların bunu normal
karşılamayacaklarını biliyordu. Onlara bunu nasıl izah edeceği hakkında hiçbir
bilgisi yoktu. Nihâyet onu doğum sancıları tuttu. Mecburen bir hurma ağacına
dayandı. Burada onun, doğum yapacak hamile bir kadının doğum sancıları
sebebiyle tutunacak bir şeye ihtiyaç duyması gibi, dayanacak ve tutunacak bir
şey aramış olduğu anlaşılmaktadır. Bu sırada o, bedenen ve rûhen o kadar zor
bir durumda, o kadar mahcubiyet ve utangaçlık içinde idi ki daha önce ölmüş olmayı,
unutulup yok olmayı istemişti. Bunun iki mühim sebebi vardı:
›
Hz. Meryem çok dindar bir kadındı. Bütün vakitlerini ve ömrünü
Allah’a kulluğa adamıştı. Onun sıfatı “Betûl” yani “her şeyden uzaklaşarak
kendini tam mânasıyla ibâdete veren” idi. Bu sebeple insanların kendi hakkında
kötü zanda bulunacaklarından ve ayıplanıp fitnelere maruz kalacağından çekindi.
›
İnsanların sû-i zanna düşmesine sebep olmaktan korktu. Çünkü bu
durumda, işin hakikatinden haberi olmayan kimseler onu zinâ ile suçlayacak,
günaha girecek ve belki de helak olacaklardı. Onlara olan merhameti sebebiyle
böyle bir üzüntü duymuştur.
Fakat
Rabbi onu yalnız bırakmadı; ilâhî nusret ve inâyetini gönderdi. Aşağı
tarafından Cebrâil ona şu talimatları verdi:
“Mahzun olma!” Çünkü Allah seni koruyacak, mahcup ve zelil
kılmayacak, sana hayırlı bir evlat ve güzel şeyler nasip edecek. Nitekim Âl-i
İmrân sûresinde meleklerin ona şu müjdeyi verdikleri beyân edilir:
“Hani
melekler demişti ki: «Meryem! Şüphesiz Allah sana, kendisinden bir kelimeyi
müjdeliyor. Onun ismi, Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O dünyada da âhirette de
şerefli, itibarlı ve Allah’a yakın
kullardan olacaktır.»” (Âl-i İmran 3/45)
“Rabbin, aşağı tarafında küçük bir dere akıttı.” Bu, dayandığı
hurma kütüğünün yanındaki su arkına işarettir. O suyu kesilmiş küçük bir dere
idi. Yüce Allah bunu Meryem için yeniden akıtmaya başladı. Burada ölülerin
diriltilmesine dair küçük bir kudret nişânesi sergilendi.
“Hurma ağacını kendine doğru silkele üzerine olgunlaşmış taze
hurmalar dökülüversin.” Bu, kuru bir hurma kütüğü idi. Çünkü âyette kullanılan جِذْعُ النَّخْلَةِ (ciz‘ü’n-nahle) kelimesi bu mânaya
gelmektedir. Cenâb-ı Hak, “silkele” emriyle ölü hurma kütüğünü canlandırmış,
böylece “ölüleri diriltme” sıfatına dair bir başka belgeyi göstermiş oldu.
“Üzerine dökülen taze hurmalardan ye, aşağı tarafından akan
dereden su iç. Bunlar senin bedenî sıkıntı ve ârızâlarına faydalı olacak; bir
an evvel sıhhate kavuşmana yardım edecektir. Gözün aydın olsun; sevin, rahat
ol. Çünkü insanlığa hidâyet rehberi olacak müstesnâ hususiyetlere sahip bir
evlat dünyaya getirdin.”
Burada
doğum yapan hanımların yiyecekleri en faydalı gıdanın taze hurma olduğuna bir
işaret vardır. Eğer ondan daha faydalı bir yiyecek olsaydı Allah Teâlâ Meryem’e
onu ikram ederdi. (bk. Deylemî, el-Müsned, no: 1320) Bu sebeple ta o
zamandan günümüze kadar lohusalara hurma yedirmek âdet olmuştur.
“Kimseyle konuşma. Bu meseleyle ilgili olsun veya olmasın seninle
konuşmak isteyen olursa: «Ben Rahman olan Rabbim için susma orucu tutacağıma
dair adakta bulundum. Bu sebeple hiçbir insan ile konuşmayacağım» diye işaret
et.”
Bunun
sebebi; meydana gelen hâdise hakkında konuşmaktan onu uzak tutmak, böylece
utanmasının ve zor durumda kalmasının önüne geçmekti. Nitekim aşağıda geleceği
üzere Hz. Meryem susmuş, konuşma işini henüz beşikte bebek olan oğluna havale
etmiş, onun konuşmasıyla mûcize açıkça ortaya çıkmış ve Hz. Meryem’in mazur ve
masum olduğu kesinlik kazanmıştır.
Hz.
Meryem’in nâdanlar karşısında konuşturulmaması ile alakalı olarak şöyle bir
nükteye dikkat çekilebilir: “Susmak ve yüz çevirmek kadar akılsızı, ahmağı,
câhili küçük düşüren başka bir şey yoktur. Onun yularını, ancak ona aldırış
etmemek çözer. Onun şiddetini ancak yumuşak huylular kırar. Nitekim alevlenmiş,
yanmakta olan ateşi de su söndürür. Bir bakıma câhilin şiddeti alevli ateş
gibidir. Ateşi ancak suyun söndürmesi gibi, onun şiddetini de ancak yumuşak huy
söndürür. Ateş ise, yiyecek bir şey bulamayınca kendi kendini yemeğe mecbur
kalır.” (bk. Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 7; Bursevî, Rûhu’l-Beyân,
V, 391) Bu sebeple Hz. Mevlâna: “Cahil karşısında sessiz kitap gibi ol!”
tavsiyesinde bulunur.
Bakalım,
çocuğun doğumuyla beraber neler oldu, hangi fırtınalar koptu:
Meryem Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Meryem Suresi 26. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR