Meryem Suresi 49. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Meryem Suresi 49. ayeti ne anlatıyor? Meryem Suresi 49. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Meryem Suresi 49. Ayetinin Arapçası:
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا
Meryem Suresi 49. Ayetinin Meali (Anlamı):
İbrâhim, onlardan ve onların Allah’ı bırakıp taptıklarından uzaklaşınca, ona İshâk’ı ve Yâkub’u armağan ettik; her birini de peygamber yaptık.
Meryem Suresi 49. Ayetinin Tefsiri:
İbrâhim
(a.s.), bahsettiği gibi putperestleri ve onların taptıkları putları terk
edince, yani bulunduğu yerden Beyt-i Makdis diyarına hicret edince Allah Teâlâ
onu yalnız, yardımcısız ve kimsesiz bırakmaz; ona İshâk’ı, ondan da torunu
Yâkub’u ihsan eder. Onların her birine peygamberlik verir. Onlara rahmetinden
bol bol bahşeder; mal, evlat, dünya ve âhiret hayırlarını ikram eder. Hepsine
dinî gerçekleri tebliğ edecek güzel diller verir. Yine her birine gelecek
nesiller içinde, bütün diller ve dinlerde doğrulukla ve hayırla yâd edilme
bahtiyarlığını lütfeder. Nitekim İbrâhim (a.s.), daha önce Rabbinden bunu
istemiş ve şöyle dua etmişti:
“Bana
gelecek nesiller arasında doğrulukla ve hayırla anılmayı nasip et!” (Şuarâ 26/84)
Şâir
Bâkî şu öğüdü verir:
“Âvâzeyi
bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî
kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.”
“Ey
Bâkî! Sen de Dâvûd peygamber gibi sesini bütün âleme yay; sesinin şöhreti her
yeri kaplasın. İnsanoğlu ölüp gittikten sonra, şu gökkubbenin altında ancak hoş
bir sadâdan, bir iyi nâmdan başka bir şey kalmıyormuş.”
Burada
anlatıldığı kadarıyla Hz. İbrâhim kıssasında şu işaretlere ve inceliklere
dikkat çekilir:
Birincisi;
yumuşaklık ve güzel ahlâk. Hakk’a çağıran kimsenin yumuşak olması gerekir.
Sertlik ve kabalık insanların yüz çevirmelerine sebep olur. Nitekim âyet-i
kerîmede şöyle buyrulur:
“Allah
tarafından lutfedilen bir rahmet sâyesinde sen onlara
yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, insanlar etrafından dağılıp
giderlerdi…” (Âl-i İmran 3/159)
İkincisi;
İslâm’da doğruya davet eden kişiye ve doğru yola uymak esastır. Bu sebeple
nefsi Kur’an ve sünnetin tâlimatlarına tâbi kılmak gerekir. Peygamberler başta
olmak üzere Allah’a yönelmiş sâlih kulların yoluna uymak da Kur’an’ın emridir: “Sen,
her işinde bütün gönlüyle bana yönelmiş, sürekli benim rızâmı arayan seçkin
kulların yolunu izle!” (Lokmân 31/15)
Sehl
b. Abdullah (k.s.) der ki: “Nefse en ağır gelen şey başkasına uymaktır. Çünkü
başkasına uymakta nefse bir nefes rahatlık yoktur.”
Üçüncüsü;
Hakk’a yakınlık için uzletin yani masivadan uzak durmanın önemi büyüktür. Dünya
ve âhirette maddi-manevî selamet isteyen kimse kötü yakınlarından ve kötü
dostlarından uzak durmalıdır. Bunu başarabilmesi için de Allah’a sığınması,
O’na yalvarması ve bu konuda kendini başarılı kılması için O’na yalvarması
lazımdır.
Dördüncüsü;
sırf dünyevi dostluk ve akrabalık sebebiyle sevdiği insanları Allah’ın rızâsını
arzulayarak terk eden kimseye, Allah ondan daha sevimli ve daha hayırlı olanı
verir. Nitekim İbrâhim (a.s.), en yakını bile olsa babasını ve babasının
dininde olanları terk edince Allah ona onlardan daha hayırlı olan İshâk ve
Yâkub gibi peygamber namzedi evlatlar ve torunlar lütfetmiştir.
Şimdi de ilâhî rahmetten kendisine büyük bir nasip
erişen Hz. Mûsâ’nın pek ibretli kıssasından küçük bir kesit sunulur:
Meryem Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Meryem Suresi 49. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR