Meryem Suresi 70. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Meryem Suresi 70. ayeti ne anlatıyor? Meryem Suresi 70. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Meryem Suresi 70. Ayetinin Arapçası:

ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِيًّا

Meryem Suresi 70. Ayetinin Meali (Anlamı):

Çünkü biz, içlerinde hangilerinin cehennemi daha önce ve hangi azap şiddetine göre boylamaya müstahak olduklarını elbette çok iyi biliriz.

Meryem Suresi 70. Ayetinin Tefsiri:

Cenâb-ı Hak, âhirette herkesi diriltecek ve mahşer yerinde toplayacaktır. Bunlar içinde kâfirler ve dünyada onları Allah’ın yolundan saptıran şeytanlar da elbette olacaktır. Dolayısıyla buradaki “şeytanlar”dan maksat; hem cin şeytanları, hem de bir gün Allah’ın huzuruna çıkıp dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekleri bir âhiret gü­nü olmadığını, hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret olduğunu iddia ederek insanları aldatıp saptıran inkârcı kimselerdir. Özellikle şeytanlaşmış önderlerdir. Çünkü insanları saptırmada onların etkisi daha fazladır. İşte Allah, bun­ların hepsini cehennemin etrafında diz üstü çökmüş halde toplayacak, hesaplarını görüp cezalarını verecektir. Ancak cezalandırırken hepsine aynı muameleyi yapmayacak; öncelikle kendisine karşı günah, isyan ve azgınlıkta en şiddetli olanları, ileri gidenleri, hatta kötülüklere öncülük edenleri kalabalık arasından söküp ayıracak ve cehenneme ilk olarak onları atacaktır. Yani en azgınlarını en büyük azaba çarptıracak, sonra derece itibariyle onlardan sonra gelenlere geçecektir. Çünkü hem kendisi sapıklık içinde olup, hem de başkalarını sapıklığa sevk edenlerin azabının, sadece kendisi sapık olan kimsenin azabından daha şiddetli olacağı âşikârdır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Kendileri küfür içinde yüzdükleri gibi, başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoyanlara, bu şekilde toplumu ifsat edip bozgunculuğa sürükledikleri için azap üstüne azap edeceğiz.” (Nahl 16/88)

Rabbimiz böyle yapacaktır; çünkü O, kimin hangi günahı işlediğini, bunun cezasının ne olacağını, kimin cehennemin neresini boylayacağını çok iyi bilmektedir. O’nun ilminden hiçbir şeyin gizli kalması düşünülemez.

Dolayısıyla mü’minler de bu ilâhî ikazlardan sarsılmalı, iman ve amellerine güvenerek işi gevşek tutmamalı, son nefesi imanla verip sıratı geçinceye kadar kendini güvende hissetmemelidir. Bu gerçeği hatırlatmak üzere buyruluyor ki:

Meryem Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Meryem Suresi 70. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.