Meryem Suresi 85. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Meryem Suresi 85. ayeti ne anlatıyor? Meryem Suresi 85. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Meryem Suresi 85. Ayetinin Arapçası:

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ

Meryem Suresi 85. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz, kalpleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olup günahlardan sakınanları kıyâmet günü seçkin misafirler olarak Rahmân’ın huzurunda toplayacağız.

Meryem Suresi 85. Ayetinin Tefsiri:

Dünya hayatında kalpleri Allah korkusu ve saygısıyla dopdolu olup günahlardan sakınan bahtiyarlar, mahşer günü seçkin misafirler halinde Rahman’ın huzuruna toplanacaklardır. Yani onlar, gelen heyetlerin padişahların ikram ve ihsanına erişmek için onlara doğru akın ettikleri gibi, Rablerine doğru topluca akın edeceklerdir. Allah Teâlâ da onları cennetlere yerleştirecek, nihâyetsiz rahmetinin bir tezâhürü olarak onlara sayısız nimetlerle ikram ve ihsanda bulunacaktır.

85. âyetteki اَلْوَفْدُ (vefd) kelimesinin “binekli” mânası da vardır. Buna göre müttakîler, cennet bineklerine binerek Allah’ın huzuruna gideceklerdir. Nitekim İmam Kuşeyrî (r.h.), bu mânayı dikkate alarak âyetle alakalı şu işârî izahı yapar:

“Bunlardan kimi ibâdet ve taatlerinin üstüne biner gelir. Kimi dünyada eyledikleri himmetleri ve hâlis niyetleri üzerine binip gelir. İbadet bineklerine binenler cennet isterler ve binekleri onları cennete ulaştırır. Himmet bineklerine binenler ise Cenâb-ı Hakk’ı talep ederler. Onların arzuları Allah’ın rızâsı ve cemâlullahtır. Bu himmetleri onları, Rahman’ın rahmetinin yakınına çeker, götürür. Şu halde cennet isteyen başkadır, Rahman’ı isteyen başkadır.” (Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, II, 249)

Günaha dalmış inkârcı suçlular ise, susamış hayvan sürülerinin suvarılmak üzere suya sevk edildikleri gibi, hor ve hakir kılınarak, itilip kakılarak cehenneme sürüleceklerdir.

Peki o gün hiç şefaat olmayacak mı, kimsenin bir söz hakkı bulunmayacak mı:  

Meryem Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Meryem Suresi 85. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.