
Meryem Suresinin 12. Ayeti Ne Anlatıyor?
Meryem suresinin 12. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? İlmiyle âmil olmayı bildiren âyet; Meryem suresinin 12. ayetinin Arapçası, meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Meryem Suresinin 12. ayetinde şöyle buyrulur:
Meryem Suresi 12. Ayeti Arapça:
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّاۙ
Meryem Suresi 12. Ayeti Meali:
“Ey Yahyâ! Kitaba var gücünle sarıl!” dedik ve ona henüz çocukken hikmeti verdik. (Meryem, 19/12)
İLMİYLE ÂMİL OLMAK
Bilgi:
Meryem sûresinin yedinci ayetinde Hz. Zekeriyya -aleyhisselâm-’ın duasına Yüce Allah’ın icabet ettiği ve ona Yahya’yı müjdelediği belirtilmişti. Bu ayette ise Hz. Yahya’ya kitaba var gücüyle sarılması yani onu iyi anlayıp onunla amel etmesi emredilmiştir. Hz. Yahya’ya herhangi bir kitap indirilmemiş olup burada kitapla kastedilen Hz. Mûsâ’ya indirilen ve o zaman henüz tahrif edilmemiş olan Tevrat’tır. Hz. Yahyâ -aleyhisselâm-’a daha çocukken verilen hikmet ise, “kendisine sımsıkı sarılması emredilen kitabı kavrama, dinî hükümleri anlama yeteneği”dir. Hikmet kelimesine, “ilim, bildiğiyle amel etme, peygamberlik, akıl” gibi anlamlar da verilmiştir.
Mesaj:
İnsan kendini vahyin bilgisinden mahrum etmemeli; aklını daima onunla aydınlatmalıdır.
Kelime Dağarcığı:
Yahya -aleyhisselâm-: Kur’an’da adı geçen, İsrailoğulları’na gönderilen bir peygamber, Hz. Zekeriyya -aleyhisselâm-’ın oğlu.
Sabî: Çocuk, küçük.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
Meryem Suresi 12. Ayeti Tefsiri:
- Biz: “Ey Yahya! Kitabın hükümlerine kuvvetle sarıl!” buyurduk. Ona henüz küçük bir çocuk iken ilim, hikmet ve peygamberlik verdik.
اَلْكِتَابُ (kitap)tan maksat, Hz. Musâ’dan beri İsrâiloğulları’nın mukaddes kaynağı olan Tevrat’tır. Hz. Mûsâ’dan sonra İsrâiloğulları’na gelen bütün peygamberler bu kitaba dayanmışlar, insanlara onu öğretmişler, onun hükümlerini tatbik etmişlerdir. Görüldüğü üzere Hz. Yahyâ da babası Zekeriyâ (a.s.)’dan bu mirası devralmakta, bu ulvî vazifeyi yüklenmeye, bütün azmi ve kuvvetiyle bu emaneti omuzlamaya çağrılmakta; bu mirasın sorumluluğunu yerine getirirken zayıflık ve ihmalkârlık göstermemesi istenmektedir.
Yahyâ(a.s.)’ın, bu büyük emâneti taşıyabilmek için şu üstün meziyetlerle donatıldığı haber verilir:
› Çocukken hüküm verilmesi: اَلْحُكْمُ (hüküm) kelimesi “karar vermek, doğru fikirler oluşturmak, İlahî kanunu tefsir etmek, meseleleri tahlil edip çözüme kavuşturmak, Allah’ın karar ve hüküm verme konusunda verdiği yetki yani peygamberlik” gibi mânalar ihtiva eder. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVI, 69; Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, III, 231) Her şeyden önce ona daha küçük bir çocukken ilim ve hikmet ihsan edilmiştir. Onun ismi müstesnâ ve doğumu harikulade olduğu gibi, sahip olduğu vasıflar da normal insanlarınkine benzemeyen müstesnâ vasıflardır. Diğer insanlar, ancak ileri yaşlarında ve çalışarak sahip olabilirlerken, ona bu seçkinlik ve üstünlük daha çocukken ikram edilmişti. Burada ona peygamberlik vazifesinin verildiği de anlaşılmaktadır. Bu vazife, Tevrat’a her bakımdan tâbi olup İsrâiloğulları’nı da buna teşvik etmekti.
› Allah katından bir اَلْحَنَانُ (hanân): Ona yüce Allah’ın bir lütfu olarak kalp yumuşaklığı, şefkat, merhamet ve muhabbet bağışlanmıştı. Bunun için özel bir çaba harcamamış, hususi bir terbiye görmemişti. Adeta yaratılış hamuru muhabbet mayasıyla yoğrulmuş, bu onun tabii vasfı olmuştu. Başka bir deyişle Yahyâ (a.s.) kalbinde Rabbine karşı, bir çocuğun annesine duyduğu derin sevgiye benzer bir muhabbet taşıyordu. Bu çok önemli bir özellikti. Zira muhabbet, şefkat ve merhamet, insanların gönül dünyalarını ve orada kaynaşan duygularını gözetmek mecburiyetinde olan, gönülleri kazanarak onları yumuşak bir üslupla iyiliğe davetle vazifeli bulunan bir peygamber için vazgeçilmez ve yeri doldurulmaz bir ahlâkî meziyettir.
› Allah katından bir اَلزَّكٰوةُ (zekât): Yüce Allah’ın, Yahyâ (a.s.)’a bahşettiği diğer mümtaz vasıflar kalp temizliği, gönül arınmışlığı, duygu saflığı ve ahlâk yüceliği idi. Allah onu insanların faydasına olmak ve onları hidâyete davet etmek üzere mübârek kılmıştı. O, bu ulvî ahlâkî vasıflar sayesinde kalplerin kirlerine, vicdanların pisliklerine karşı koymuş, onları temizleyip arındırmaya çalışmıştır.
› Müttakî bir kişi: O, küçük büyük her türlü günahtan ve kötülüklerden sakınan bir insandı. Yüce Allah’a karşı daimî bir kulluk hali içindeydi. Rabbini hiç hatırından çıkarmıyor, O’ndan korkuyor, gizli açık her hal ve hareketinde O’nun murâkabesi altında olduğu şuurunu taşıyordu.
Yahyâ (a.s.), aynı zamanda ana-babasına karşı iyilik, ihsan ve itaat hissiyâtıyla doluydu. Dik kafalı, serkeş, zorba ve huysuz biri değildi. Doğduğu gün, öleceği gün ve tekrar diriltileceği gün onun üzerine selam, selamet ve emniyet vardır. Allah onu dünyada inanç ve amel bakımından her türlü eğrilik ve sapmalardan koruduğu gibi, dehşetli zamanlar olan ölüm anında da mahşerde dirilirken de emniyet içinde olacaktır. O, dünyada günahlardan ve afetlerden korunduğu gibi, âhirette de her türlü belâ ve sıkıntılardan muhafaza olunacaktır.
İşte Yüce Allah, kendisini bu ağır emaneti taşımakla vazifelendirirken, onu bu güzel sıfatlarla tezyin etmiştir. Bunlar sayesinde o, babasının yerini dolduracak ve babasının gizli gizli niyazlarında dile getirdiği hasretini tahakkuk ettirecekti.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com
YORUMLAR