Meş'aleler Arasında Harb Eden Osmanlı Kumandanı

TARİHİMİZ

Kafkasya Fâtihi Özdemiroğlu Osman Paşa (1527-1585) on altıncı yüzyıl Osmanlı sadrâzamlarındandır. Babası, Yemen ve Habeş fütûhâtı ile tanınmış, gayretli, cengâver bir kumandan olan ve beylerbeyiliğine kadar yükselmiş bulunan Özdemir Paşa’dır. Özdemiroğlu Osman Paşa'nın hayatı harb meydanlarında geçmiş ve sayısız zafeler kazanmıştır.

Babasının hizmetlerini takdîr ile onu kendisine örnek alarak yetişen Osman Paşa, yüksek istîdâdı neticesinde daha genç yaşta mühim devlet vazifelerinde bulundu. Henüz yirmi yaşına ulaşmadan, sancak beyi oldu. Bir müddet sonra Mısır Emîr-i Haclığı ve babasının vefatı üzerine de onun yerine Habeş Beylerbeyiliği’ne tâyin edildi. Ardından San’a ve Yemen Beylerbeyi oldu.

Daha sonraki yıllarda Basra, ardından Diyarbekir Beylerbeyi olan Paşa, buralarda da büyük hizmetler gördü. Yeni İran Şâhı 2. İsmail’in Osmanlı idâresindeki Gürcistan’ı yağma ve tahrip etmesi üzerine açılan sefere iştirak etti. Bu seferde büyük muvaffakıyetler gösterdi. Tokmak Han idâresindeki 30.000 kişilik İran ordusu karşısında zor durumda kalan Osmanlı öncü kuvvetlerini muhtemel bir mağlûbiyetten kurtardı. Dirâyet ve firâset sahibi yiğit bir kumandan olarak da, üst üste yaptığı yerinde hamlelerle düşmanı dağıttı. Böylece tarihteki meşhur Çıldır Zaferi’ni kazandı.

AZ SAYIDA ORDUSU İLE BÜYÜK ORDULARI MAĞLUB ETTİ

Bu durum karşısında İran şâhı, gönlünü saran mağlûbiyet öfkesiyle perişan oldu. Osman Paşa’nın önünde uğranılan hezîmeti gururuna yediremeyerek Şirvan yolunu kapamak üzere bölgeye büyük bir ordu gönderdi. Fakat hızla harekete geçen Paşa, bu orduyu da mağlûb eyledi. Ardından gönderilen diğer bir İran ordusunu da aynı âkıbete uğrattı. Dağılan İran ordusunun bakıyyesi de sünnî Şirvan halkı tarafından yok edildi. Osman Paşa’nın bu zaferleri neticesinde Şirvan denilen kuzey Azerbaycan Osmanlı topraklarına katılmış oldu.

Bu esnâda vazifesini tamamladığını düşünen Osmanlı ordusunun büyük bir kısmı Erzurum kışlasına çekildi. Bunu fırsat bilip değerlendirmek isteyen Safevîler tekrar saldırdılarsa da, o bölgeden ayrılmamış olan Osman Paşa, elindeki az bir kuvvete rağmen İran ordusunu Şamahı’da yine bozguna uğrattı.

Osman Paşa’nın bu başarıları ve İran ordusunun da peşpeşe mağlûbiyetleri üzerine Safevî taht merkezinde büyük şaşkınlıklar yaşanmaya başladı. Osman Paşa’nın elindeki az bir kuvvete rağmen kendilerine nasıl gâlip geldiğine bir türlü akıl erdiremediler. Nihâyet bu Paşa’yı ancak hânedandan birinin yenebileceği fikri üzerinde karar birliğine vararak veliahd Hamza Mirza’yı 100.000 kişilik bir ordu ile Osman Paşa’nın üzerine gönderdiler.

O sırada Şamahı muhârebesinden yeni çıkan Osman Paşa’nın elinde bulunan kuvvet, 13.000 kişiden ibâretti. Biraz da bundan cesaret alan Safevîler, âni baskınla Şamahı’ya girdilerse de, yenilmez bir Osmanlı arslanı olan Osman Paşa, ikinci gün şiddetli bir hücumla şehri geri aldı. Fakat kendisine gerekli yardımın gelmemesi üzerine son bir yarma hareketi ile Demirkapı’ya çekildi.

Bir yıl Demirkapı’da kaldı. Bu arada önce Bakü’ye oradan da Şirvan’a girerek bölgeyi savunmak isteyen 15.000 kişilik Safevî kuvvetini imhâ etti.

HASETÇİ PAŞALARIN ENGELİNE TAKILDI, III. MURAD HAN'DAN YARDIM İSTEDİ

Ancak Paşa’nın büyük zaferlerine ve asker ihtiyâcına mukâbil şark cephesi ordusu, saraydaki bir kısım hasetçi paşalar yüzünden Erzurum’da hareketsiz bekletiliyor ve Özdemiroğlu’na istediği yardım gitmiyordu. Zira paşalar arasında Osman Paşa’nın yeni zaferler kazanması hâlinde kendi ikbâl yollarının kapanacağını düşünebilen bir kısım gâfiller de mevcuttu. Buna ilâveten Kırım Hânı’nın da, sebât etmesi husûsundaki ısrarlara rağmen kışı bahâne ederek geri dönmesi üzerine Osman Paşa, harp meydanlarında yalnız başına, iyice zor durumda kaldı.

Nice çaresizlikleri aşarak güçlükleri göğüslemesini bilen Paşa, zafer ve fetih hamlelerini tamamlayabilmek için bu defa doğrudan 3. Murad Hân’a durumun vahâmetini bildiren bir arîza yazdı. Dîvandaki bir kısım liyâkatsiz kimseler yüzünden İran cephesinin âtıl kaldığını, ayrıca Kırım Hânı’nın da yardım etmediğini, neticede ellerine geçen pek büyük fırsatların kaçırıldığını bildirdi. Bu hatâlar devam ettiği takdirde, devletin şerefinin lekeleneceğini ifâde ederek Sultan 3. Murad Han’dan yardım istedi.

Bu gerçekleri öğrenip mesele üzerinde son derecede hassâsiyet gösteren 3. Murad Han da, Osman Paşa’ya derhâl asker yardımına ilâveten harp masrafları için 140.000 altın gönderdi. Böylece Osman Paşa, uzun zamandır beklemiş olduğu taze kuvvete nihâyet kavuşmuş oldu.

Osman Paşa’nın takviye kuvvetler almasından tedirgin olan Safevî Gence vâlisi, Paşa’ya başka yeni kuvvetlerin de gelmesinden endişe ederek onun İran’a saldırabileceği korkusuna kapıldı. Dolayısıyla iş işten geçmeden Osman Paşa’yı imhâ etmek istedi.

GECE OLDUĞUNDA DA SAVAŞMAYA DEVAM EDİLDİ

Ancak harp meydanlarında pişmiş tecrübeli bir kumandan olan Osman Paşa, bu plândan haberdar olarak îcâb eden tedbirleri aldı. İki ordu, Bilasa ovasında karşılaştığında her iki taraf da, bütün güç ve kuvvetleriyle hücûma geçti. Gündüz netice alınamadığından gece de meş’aleler yakılmak suretiyle harbe devam edildi. Harbin dördüncü gününde Osman Paşa, sahte bir ric’at emrinin ardından gerçekleştirdiği ustaca manevralarla düşmanı mağlûb eyledi. Bu harbe, geceleyin meş’aleler altında da devam edildiği için “meş’aleler harbi” denildi.

Osman Paşa, bu zaferle Şirvan’ı tekrar ele geçirdiği gibi Dağıstan ve Gürcistan’ın fütûhâtını da korumuş oldu. Ayrıca bütün Kafkasya’yı fethetti. O bölgelerde kesin netice ve zaferlerle huzuru teminden sonra da vakit geçirmeden Kırım üzerine yöneldi. Devlet-i Aliyye’ye açıkça isyan eden ve kendisine hatt-ı hümâyûna rağmen yardım etmeyen Kırım Hânı’nı cezâlandırdı. Yeni Kırım Hânı Gâzi İslâm Giray’a sükûn içinde bir memleket teslîm etti.

Bütün muazzam muvaffakıyet ve zaferlerinden sonra Paşa, izzet ve şerefle, alnı ak bir şekilde İstanbul’a döndü. Pâyitaht olan İstanbul, bu eşsiz kahramanını şânına lâyık bir heyecan ile karşıladı.

PADİŞAH O'NUN İÇİN SARAY ADETLERİNİ BOZDU

Sultan 3. Murad Han da, Paşa’yı yalı köşkünde istikbâl etti. Üstelik Osman Paşa huzûruna girdiğinde onun Devlet-i Aliyye’nin şerefine şeref katan zaferleri dolayısıyla duyduğu memnûniyetten, saray âdetlerini dahî bozdu. Âdeta halktan birbirlerine karşı son derece muhabbetle dolu iki ferdin yakınlık ve samîmiyet hisleri içinde:

–Hoş geldin Osman, otur!” dedi ve Kafkasya’daki muhârebeleri anlatmasını emretti.

Osman Paşa, anlatmaya başladı. Samimî iki dost yakınlığı içinde sürüp giden sohbet, dört saat sürdü. Özdemiroğlu, Urus Hânı’nı nasıl mağlûb ettiğini anlatırken 3. Murad Han:

–Güzel hareket etmişsin Osman!” dedi ve üzerinde murassâ bir iğne bulunan sorgucunu çıkarıp Osman Paşa’nın başına taktı. Paşa, Hamza Mirza’ya karşı kazandığı zaferden bahsederken Sultan yine heyecanlandı ve belindeki murassâ hançeri çıkarıp Özdemiroğlu Osman Paşa’nın beline bizzat taktı.

Sıra Gence zaferine geldiğinde ise Pâdişah, öncekinden daha kıymetli bir murassâ sorgucu Paşa’ya hediye etti. Özdemiroğlu Osman Paşa, son olarak Kırım Hânı’na karşı Kefe’de az bir askerî kuvvetle nasıl zafer kazandığını naklettiğinde Sultan 3. Murad Han, memnûniyetinden gözleri yaşarmış bir hâlde ellerini ulu dergâha kaldırdı ve:

–Paşa! Cenâb-ı Hak senden râzı ola! İki cihanda yüzünü akede! Her nereye gidersen muzaffer olasın! Cennet-i Âlâ’da nâmdaşın Hazret-i Osman ile bir köşkte ve bir sofrada beraber bulunasın! Dâimâ şeref ve iktidar ile yaşayasın!” diye duâ etti.

Sonra da Paşa’nın muvaffakıyet dolu hizmetlerine bir mükâfat olarak onu kendisine sadrâzam yaptı. Özdemiroğlu Osman Paşa, bu vazifede yaklaşık dört ay hizmet ettikten sonra Kırım’ın karışması üzerine kendi isteği ile tekrar serdâr oldu. Bu sırada Kırım’daki isyânın bastırıldığı haberinin gelmesi üzerine bir hatt-ı hümâyûn ile doğu serdarlığına tâyin edildi.

Fakat Paşa, Habeşistan, Sudan ve Yemen’in aşırı derecedeki sıcak iklîmi ile Basra ve Lahsa’da çölde geçirdiği uzun yıllardan sonra altı yıl Kafkasya’nın dondurucu hava şartları neticesinde sıhhatini kaybetmiş, yorgun ve bîtap düşerek hastalanmıştı. Öyle ki atına dahî binemediğinden, taht-ı revânla yol almak mecbûriyetinde kalmıştı.

Fakat o, hasta hâliyle dahî kahramanlık destanları yazabilecek, tarihteki ender şahsiyetlerdendi. Nitekim gittikçe tükenen vücûdunun son enerjisiyle de olsa sefere devam etti ve Tebriz’in fethini gerçekleştirmeye muvaffak oldu. Tebriz, Osmanlı’ya bağlı bir eyâlet hâline geldi. Ayrıca Tebriz’den dönerken Şenb-i Gazan’da karşısına çıkan Safevî ordusunu da o hâliyle mağlûb eyledi. Bu, onun kazandığı son zafer oldu. Bir gece sonra da, yıllar öncesinden Hakk’a fedâ edilmiş olan fânî vücûdu, artık onun yüce rûhunu taşıyamayacak bir hâle gelerek emâneti gerçek sahibine teslîm etti. Böylece Paşa, gazâ yolunda en büyük rütbe olan şehîdlik mertebesine de nâil olarak Rabbine kavuştu. Ölümsüzler kâfilesine dâhil oldu.

Rahmetullâhi aleyh!

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Osmanlı, Erkam Yayınları, 2013, İstanbul