Mescid-i Aksa Neden Zâlimlerin Elinde?
Dünyada Müslümanların kanayan yarası; Mescidi-i Aksa. En büyük düşmanımızın, zalimlerin elinde. Mescid-i Aksa Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) sonsuzluğa, miraca, Sevgilisiyle vuslata yükseldiği yer. Kendimize bakarsak, kendisiyle miraca çıkabileceğimiz yer olan kalbimizin de işgal altında olduğunu görmekteyiz.
Mescid-i Aksa neden zalimlerin elinde ki? Nasıl Rabbimiz buna izin verebilir? Cevap aşikâr: Biz en değerli varlığımız olan kalbimizi masiva ile işgal ettik. Demek ki zulüm bizde. Hûd suresi 101 ayette; “Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler.” buyruluyor. Kalplerimizi istila edip oraya yerleşen şeytan, uydurma tanrılar, idoller, kirler, tozlar, manevi hastalıklar, kısacası “şirk” ile bu işgali sürdürmektedir.
Burada en büyük insanlık trajedilerinden biriyle karşı karşıyız: Ümmet-i Muhammed, kurbiyet cennetinin en yüksek derecesi olan miraca mazhar olmuştur ve biz o miraç imkânını kaybettik. Gerçek budur: Şeytan ve kendi nefislerimize kukla olduk. Asıl kölelik nefse köleliktir. Zulümden kurtulmak özgürlüğe kavuşmak demek değildir. Zulümlerden, zalimlerden, firavunlardan kurtulduğumuz zaman özgür olamıyoruz. Zalimlerden kurtulduğumuz zaman Allah’a olan teslimiyetimiz, itaatimiz, imanımız öyle artacak ki, teslimiyetin bir muhabbet işi olduğunu anlamaya başlayacağız çünkü en büyük özgürlük Allah’a köle olmaktır. İnsanın asıl özgürlüğü arzularından, dürtülerinden, kendi zulmünden kurtulması. Tevhide inanlar Mescid-i Aksanın işgalden kurtulması için toplantılar düzenleyerek adaletsizlik üzerine konuşmak yerine kendi kalplerini temizledikten sonra sevgi ve merhametle doldurup Yaratıcıya yalvarsalardı daha etkili olmaz mıydı?
Dr. Halûk Nurbaki diyor ki; “Eğer bir insan, iç dünyasında Ramazanı gönlüyle beraber yaşayabilirse, kendi içindeki Ebu Cehilleri, Ebu Lehepleri öldürür. Ramazanda bütün müminler içindeki nefis putları kırmalı, her Müslüman kendi bünyesinde Bedir Zaferini kazanmalıdır.” Kur’ân’da Adem a.s.’in duası; “Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zülüm ettik!” Efendimizin (s.a.v.)’in.; “Müslüman diğer insanların elinden ve dilinden emin olunan kişidir” şeklindeki tarifine uymayarak nefsimize zulüm ediyoruz. Peygamber Efendimiz; “Kişi bilmediği şeyin düşmanıdır” buyurmuştur. Kendimize düşman olmak kendimize karşı yabancılaşmak demektir. Kendi özümüzden, fıtratımızdan uzaklaşmak demektir. Kur’ân’da Allah Teâlâ bizi uyarıyor; “Size bir musibet isabet ederse kendi nefsinizden bilen. Hasenat isabet ederse Rabbinizden bilin.” Yüce Rabbimiz Kur’ân’da şöyle buyurur; “Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez.” (Enfal 8’53)
Aziz Habil’in yolundan gidersek Kabil’in tehdidi altında olacağımızın farkında olmalıyız. Tevhide inananlar olarak Nemrutların, zalimlerin, diktatörlerin tehditleri ve saldırılarıyla karşılaşacağız. Yalnız bugün dehşetli ve korkutucu bir hakikatle karşı karşıyayız: Allah c.c. bize, özellikle İslam ülkelerine, diktatörleri, zalimleri, firavunları gönderdi, ama halk tevhid dini yaşadığı için değil. Müslümanlar Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) ahlâkını kendilerine rehber olarak görmediği için. O’nun ayak izlerinde yürümeye gayret etmiyorlar. Tam tersine; yozlaşmanın, suiistimalin, sahtekârlığın, adaletsizliğin, sömürünün, saldırganlığın olduğu bir zamana şahit oluyoruz. Böylece, Allah Teâlâ bereketi, feyzi, güveni, huzuru elimizden aldı. Ondan dolayı bizleri ağır imtihan veriyor. Kısacası; eğer İslam tehvidine aykırı davransak Allah bizi zalimler ile imtihan ediyor.
Gerçek şu ki, Ümmet-i Muhammed’e aidiyet şerefine erdirildiğimiz için Yaratıcımıza sonsuz bir borç içindeyiz. Vahyin en kâmiline muhatap olarak ve sayısız Allah dostu ve âşıkından zahir olan sonsuz bir nur, ihsan, merhamet ve lütuf içinde yüzüyoruz. “Ümmetim de ümmetim!” deyip duran Habîb-i Edîb-i Kibriyâ Efendimizin davetine artık mukabele etme vakti. Hz. Mevlânâ şöyle buyuruyor: “Uyan da gör ey bir katre gibi olan! Kendiliğini tereddütsüz kurban et de bir katre karşılığında koca bir umman satın alasın!”
Kaynak: Rabia Broadback, Aşkı Özledik!, Şebnem Dergisi