Mescid-i Aksâ'da Verilen Hutbenin Tam Metni!

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ’in Mescid-i Aksa’da İrad Ettiği Cuma Hutbesinin tamamını sizlerle paylaşıyoruz.

MESCİD-İ AKSÂ'DA OKUNAN HUTBENİN TAMAMI

Müminlerin velisi Allah’a hamd olsun!

Sabredenlerin yardımcısı Allah’a hamdolsun!

Müttaki müminlerin destekçisi Allah’a hamd olsun!

Zorbaları ve zalimleri kahr-u perişan eden Allah’a hamd olsun!

“Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren” Allah’a hamd olsun!

Allah peygamberini şereflendirdi ve kendisinden sonra kıyamet gününe kadar ümmetini vahiyle mükellef kıldı.

Allah’tan başka ilah yoktur. Hiçbir ortağı yoktur ve biz buna şehadet ederiz.

Allah, kuluna yardım etmiş, ordusunu izzetli kılmış, düşmanlarını hezimete uğratmıştır.

Düşmanlarının tuzakları boşa çıkmış ve kuşatmaları başarısız olmuştur.

Salat ve selamların en güzeli; sadık davetçilerin önderine olsun!

Nebilerin ve Rasullerin Efendisi ve aydınlık yüzlü müminlerin rehberi Peygamber Efendimiz Muhammed (s.a.v.)’in üzerine olsun!

Cenab-ı Hak, ona Mescid-i Aksa’nın anahtarlarını yüce semada bahşetti, peygamberleri ve nebileri ona tabi kıldı.

Cenab-ı Hak, onu bütün peygamberlerin ve nebilerin imamı kıldı, İslam ümmetini de Mescid-i Aksa’ya mirasçı kıldı.

Müslümanlar, Allahu Teala’nın Kur’an-ı Kerim’deki emri gereğince Mescid-i Aksa’yı geçmiş ümmetlerden miras olarak aldılar.

Müslümanlar, tarih boyunca bu emaneti muhafaza etmişlerdir.

Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’e uyarak Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve bu mübarek Mescid-i Aksa’yı ve Allah’ın diğer mescitlerini koruyarak…

Tüm insanlık tarihinde en seçkin ve en hayırlı ümmet olmuşlardır.

Rabbim, Peygamberimizin ehl-i beyt ve sahabesinden, kendisine tabi olan sadıklardan, kıyamet gününe kadar sünnetini takip edenlerden ve yolundan ayrılmayan mümin kullarından hoşnut ve razı olsun!

Ey Sabırlı ve Sebatkar Kudüslüler!

Asil duruşunuz ve bağlılığınızdan dolayı sizlere müjdeler olsun!

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in müjdesine nail olduğunuz için ne mutlu size!

Kuşkusuz sizler ve sizinle birlikte Mescid-i Aksa’nın şu eteklerinde yaşayanlar kesinlikle Hakk’ın yolundasınız.

Aleyhinize gözüken bütün şartlara rağmen, zalimler asla size zarar veremez.

Düşmanlarınız da size galip gelemez.

Asıl kuvvet ve izzet sahibi Allah (c.c.) sizinle beraberdir.

O, her şeye kadirdir.

Allah’ın yardımı gelinceye kadar Mescid-i Aksa için bağlılığınıza, cihadınıza ve onu himaye etmeye devam ediniz.

Bildiğiniz gibi Allah-u Teala, bütün peygamberlere hep birlikte içinde namaz kılma şerefini sadece Mescid-i Aksa’ya nasip etmiş…

ve Hatemul Enbiya Muhammed Mustafa (s.a.v.)’yı da onların imamı kılarak bu mekanı mübarek kılmıştır.

Ey Kudüslüler!

Ey Mescid-i Aksa Ziyaretçileri! 

Ey Mescid-i Aksa’nın bekçileri!

Mescid-i Aksa’nın bu asırda işgale uğraması yeni bir olay değildir.

Mescid-i Aksa tarihte de birçok güç ve topluluk tarafından hedef alınmıştır.

Ancak, Allah’ın Mescid-i Aksa için başka bir iradesi vardı.

Mescid-i Aksa Kur’an-ı Kerim’de adı zikredilmek suretiyle ebedileştirilmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde zikredilmiştir.

Hepinizce malum olan miraç mucizesinin de mekânı olmuştur.

Yüce Rabbimiz Mescid-i Aksa hakkında şöyle buyurmuştur.

“Ayetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir. Muhakkak ki O, işiten ve görendir.”

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur.

“Ümmetimden bir taife, düşmanlarına galip gelerek hak üzere bulunmaya devam edecektir. Başlarına gelen bir takım sıkıntılar hariç, düşmanları onlara zarar veremeyecektir. Allah’ın emir ile kıyamet gününe kadar onlar bu hal üzere kalacaklardır.”   

Bunun üzerine orada bulunanlardan birisi,

“O hak ehli nerededir ey Allah’ın Resulü?” diye sordu.

Sevgili Peygamberimiz: “Beytü’l Makdis ve Beytü’l Makdis’in eteklerinde” buyurdurlar.

Aziz Mümin ve Mümine Kardeşlerim! 

İsra Suresi’nin gayesi dini ve itikadi bakımdan müslümanları, Mekke ve Mescid-i Haram’a olduğu gibi Mescid-i Aksa’ya da kalben ve ruhen bağlamaktır.

Peygamber Efendimiz de okuduğumuz hadis-i şerifiyle, her türlü zulüm ve eziyete rağmen, kıyamet gününe kadar Mescid-i Aksa ve civarında Müslüman bir topluluğun var olmasını amaçlamıştır.

Ey Şerefli Kudüslüler!

Her Müslüman, Kudüs ve Beytü’l Makdis’le ilgili İslami ve Kur’ani bir duyarlılığa sahiptir.

Bu duyarlılık, Müslümanların imani hassasiyetlerinden biridir.

İmanları bu hassasiyetle daha da kemale erer.

Bu hassasiyet olmadan tam anlamıyla İslam ümmetine bir mensubiyet duygusundan söz edilemez.

Tarihteki ve günümüzdeki tüm müslüman alimler bu hassasiyet üzerinde müttefiktirler.

Bu görüş, kaynağını Kur’an’dan, Peygamber Efendimiz’in hadislerinden ve sahabenin tutum ve davranışlarından alır.

Beytü’l Makdis’in manevi değeri hakkında Müslümanlar arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.

Ey Kudüslüler!

Dikkat buyurunuz! Sizin davanız bizim davamızdır. Sizin acılarınız, bizim acımızdır.

Bu sözler, gönlünüzü almak ve size bir güzellik olsun diye söylenmiş değildir.

Bilakis bizim hepimizin bu hissiyatta olması iman kardeşliğinin bir gereğidir.

Ey Kahraman Kudüslüler!

Kudüs halkları asırlar boyunca her türlü baskıya, zulme, işkence ve cinayete maruz kalmıştır.

Bu halklar din özgürlüğü, huzur, refah ve adaletin tadını ancak Müslümanların himayesinde yaşamışlardır.

Raşid Halifelerden, Hz. Ömer (r.a.)’in Kudüs’ü feth etmesinden itibaren Emevi, Abbasi, Eyyubi, Memlüklü ve Osmanlı dönemleri bunun şahididir.

Osmanlı döneminde Kudüs, manevi değerini ve kudsiyetini hak ettiği şekliyle muhafaza etmiştir.

Bu dönemde, Kudüs’e verilen önem had safhaya ulaşmıştır.

Dini konumunun yanı sıra Müslümanların buraya karşı hissettikleri sevgi sebebiyle Osmanlılar, buraya karargahlar kurdular, surlar ve kaleler inşa ettiler, bu kutsal kente her türlü desteği verdiler.

Osmanlıların Kudüs’e girişleri tıpkı Hz. Ömer ve Selahattin Eyyubi gibi kan dökmeden, barışçıl yolla olmuştur.

I. Sultan Selim, Mısır’a girmeden önce Kudüs’ü ziyaret etmiştir.

Osmanlılar, ilk günden itibaren gayrimüslimlere tanınan dini özgürlükleri muhafaza etmiştir.

I. Sultan Selim, bir fermanla öteden beri Patrikliklerin sahip olduğu özgürlükler gibi Rumların da inanç, ibadet ve mabet özgürlüğünü teminat altına almıştır.

Kudüs’te yaşayan gayrimüslimleri vergiden muaf tutmuştur.

Ermenilere de eskiden olduğu gibi özgürce yaşama hakkı tanımış ve haklarını garanti altına almıştır.

Kudüs Kadısının kendi el yazısı ile yazmış olduğu bu fermanda, tüm haklar sayılmış ve her türlü tecavüzden korunmuştur. Bu ferman günümüze kadar ulaşmıştır.

Bu ferman, Hristiyan ve Yahudilere ait hakları ve sorumlulukları teminat altına alan Hz. Ömer’in fermanına dayanmaktadır.

Kudüs-i Şerifte Osmanlı dönemi, bütün halklar ve din mensupları için başkalarının haklarına saldırı olmadığı sürece bir merhamet, barış ve huzur dönemi olmuştur.

Osmanlılar Kudüs’ün birçok yerinde pek çok bina inşa etmiş, onarım ve yenileme işlemlerini gerçekleştirmiştir.

Ey Kudüslüler!

Türkiye’deki kardeşlerinize ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na düşen görev, kuşkusuz size destek olmak ve maruz kaldığınız saldırganlığa karşı size yardımcı olmaktır.

Bu ziyaretin sadece bir amacı bulunmaktadır.

Biz sizdeniz ve sizin yanınızdayız.

Türk halkı sizinledir, sizin yanınızdadır.

Sizi üzen her şey, bizi de üzmektedir.

Sizi üzen her şey, bizi de üzmektedir.

Size destek olmak boynumuzun borcudur.

Aramızdaki bağlar milattan önce 16. Yüzyıla dayanmaktadır.

Zira İbrahim Halilullah (a.s.) Urfa şehrinde doğmuş, orada yaşamıştır.

Allah-u Teala kendisine orada vahyetmiş, onu nebi ve resul olarak seçmiştir.

Mel’un Nemrut ona zulmetmiş ve bildiğiniz gibi onu ateşe atmıştır.

Fakat Cenab-ı Hak murad-ı ilahisiyle onu Nemrud’un ateşinden kurtarmıştır.

O da Urfa’dan Kenan diyarına, Filistin’e hicret etmiş ve Halil şehrine yerleşmiştir.

Hz. İbrahim kıssasında bizim için ve bütün İsmail’in, İshak’ın, Yakup’un oğulları ve torunları için ibret alınacak dersler vardır.

İbrahim’e dost olanlar, ona inanan ve ona tabi olanlardır.

Allah (c.c.) müminlerin velisidir ve onları her türlü kötülükten kurtarmaya kadirdir.

Allah’tan bize ve size kurtuluş ve hayırlar ihsan etmesini, sevdiği ve razı olduğu şeylerde bizi muvaffak kılmasını, hatalarımızı örtmesini niyaz ediyorum.

Size düşen Allah’a itaat, kardeşlik, hakka ve hak ehline destek vermenizdir.

Cenab-ı Hak’tan beni ve sizi bağışlamasını diliyorum.

Allah’a hamd ederim. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, âl ve ashabına salat ve selam olsun. Yüce Allah: ‘Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ve selam ediyorlar. Ey iman edenler. Siz de ona salat edin, selam edin’ buyurmuştur.

Ey Beyti’l-Makdis’in Bekçileri!

Kuşkusuz Kudüs şehriyle ilgili İslami ve Kur’ani bakışa göre, tüm müslümanlar Mescid-i Aksa’nın mübarek kılındığına ve kıyamet gününe kadar da mübarek ve mukaddes bir mekan olarak kalacağına iman etmektedir.

Bizim Kudüs’e bakışımız, coğrafi esasa dayanmaz.

Bilakis, Allah’ın bu mekânı mukaddes kıldığı esasına dayanır.

Rabbimiz orayı mübarek kıldığı için, bütün müminlerin de bu mekanın hürmetine uygun davranmaları gerekir.

Bu mukaddes mekan harem bölgesidir, eman yurdudur.

Buraya giren güvendedir.

Kudüs’ün güvenliğini bozan kişi için eman olamaz!

Kişi Kudüs’ün güvenliğini bozmadıkça güvendedir, esenliğini bozmadıkça esenlik içindedir.

Oraya saldıran birisinin ne emniyeti olabilir ne de esenliği…

Düşmanlık, sadece düşmanlık eden kişiye olabilir.

Müslümanlara yönelik bir saldırıya karşılık vermek, ancak nefs-i müdafaa  olabilir.

Allah, haddi aşanları sevmez.

İslamiyet’in geçmiş asırlarında olduğu gibi Osmanlılar da -ister Yahudi ister Hıristiyan olsun, yerli olsun, yabancı olsun- inançlarına ve mezheplerine bakmaksızın tüm Kudüs halkları arasında barış ve huzur içinde birlikte yaşamanın teminine önem vermiştir.

Müslümanların şehri feth etmesinin ardından ilk dönem Hıristiyanları nasıl Müslümanlardan kendilerini Romalılara karşı koruma talebinde bulunmuşsa…

Bugün de sağduyulu Yahudilerin Kudüs’le ilgili işlerin yürütülmesi ve diğer halklarla aralarında adaletle muamele edilmesi için Müslümanlardan talepte bulunması gerekir.

Bunu yaparken İslami ve Kur’ani bakışın hak olduğuna inanmaları, Medine vesikası ve Hz. Ömer’in ahitnamesi ile Osmanlıların Kudüs halkı için hazırladığı fermana bağlılık göstermeleri gerekir.

İşte bu, siyasi ya da askeri otoritenin kimin ya da hangi devletin elinde olduğuna bakmaksızın, Kudüs’ü bütün inananlar için bir barış şehri yapmanın yegane yoludur.

Askeri işgal altında kalmış olması Kudüs’ün konumundan ve dinî değerinden hiçbir şeyi değiştirmez.

Çünkü Kudüs, devletleri ve halklarıyla beraber İslam ümmeti nezdinde dini bir akide, inanç ve ibadet merkezi olmaya devam edecektir.

Hiçbir kral ya da devlet başkanı buranın bir karışından vazgeçme hakkına sahip değildir.

Merhum II. Abdülhamid bir karıştan dahi vazgeçmemişti.

Toprakları üzerinde, işgalcilerin elleriyle gerçekleşen her türlü düşmanlık, bütün dini ve hukuki ölçülere göre tecavüzdür.

İşgalcilerin gerçekleştirdiği hiçbir demografik, coğrafi, dini veya siyasi değişiklik kabul edilemez.

Ey Kudüslüler!

Şüphesiz, Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da gözlerimiz, akıllarımız ve gönüllerimiz her namazda ilk kıblemiz olan Beyti’l-Makdis’e yönelmektedir.

Çünkü Kudüs, kıble güzergahımız üzerinde yer almaktadır. Kudüs Türklerden, Osmanlılardan hac ve umre yapmaya giden herkesin ziyaret mekanı olmuştur.

Evet! Kudüs ve Filistin, Müslüman Türk halkının ve bütün müminlerin adeta bir parçasıdır.

Kudüs’ün izzeti bizim izzetimiz; sizin izzetiniz de bizim izzetimizdir.

Çünkü Kudüs, iman tarihimizin, inanç tarihimizin ve medeniyet tarihimizin bir parçasıdır.

Akidemizden, dinimizden, tarihimizden, duruşumuzdan taviz veremeyiz.

Mescid-i Aksa’da namaz kılan müslümanlar ile gayr-i müslimler arasında mekansal ve zamansal bir ayrımı kesinlikle kabul etmiyoruz ve kabul etmeyeceğiz.

Mescid-i Aksa’nın ibadet mekanı olarak müslümanlar ile gayri müslimler arasında dönüşümlü olarak paylaşımını kesinlikle kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz.

Kurulduğundan beri Mescid-i Aksa bir İslam mabedidir ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır.

Kudus’ün başkalarına ait bir anakent olmasını Kabul etmemiz, asla ve asla mümkün değildir. Kudüs Müslümanların manevi başkentlerinden biridir.

Cenab-ı Hak’tan Mescid-i Aksa’yı zalimlerin zulmünden muhafaza buyurmasını niyaz ediyorum.

Allah’ım! İslâm’a ve Müslümanlara yardım eyle!

Allah’ım! İslâm’I ve Müslümanları aziz eyle!

Allah’ım! Dinini ve Kitabını aziz eyle!

Kudüs’ü ve Kudüs ehlini korumasını ve onlara yardımcı olmasını niyaz ediyorum.

Mescid-i Aksa’yı ve bütün İslam topraklarını muhafaza etmek için Müslümanlara yardım etmesini niyaz ediyorum.

Rabbimden şehitlere rahmet, yaralılara acil şifa, esaret altında kalanlara kurtuluş diliyorum.

Kudüs’ten ve Filistin’den ayrı düşmek zorunda kalan Kudüslü kardeşlerinizin sizlere selamını iletiyorum.

Türkiye’deki mümin ve mümine tüm kardeşlerinizin selamlarını iletiyorum.

“Biliniz ki; Sözün en güzeli ve özlü olanı, Aziz, Mülk Sahibi ve her şeyi bilen Allah’ın sözüdür.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.