Mescid-i Nebevi'de İkram Bereketi

Hacılar kutsal topraklarda Peygamber Efendimizi ziyaretlerini sürdürüyor. Mekke-i Mükerreme’de hac farizasını yerine getiren Hicri 1437 yılının hacıları, Medine’de Peygamber Efendimizin kabrini ve mescidini de ziyaret ediyorlar.

Efendimizin sünneti olan mescitte 40 vakit namazı eda etmek için Medine’de bulunan hacılar, Arabistan halkının her gün ikindi sonrasında kurdukları zemzem, hurma, ekmek ve çaydan oluşan hızlı menülü iftar sofralarında karınlarını doyurma imkanı buluyorlar. Özellikle Medine’de mescitte istirahat ederek gününü geçiren hacılar, gündüzleri oruç tutmayı tercih ediyorlar. Bu misafirler için Medine ahalisinin Mescid-i Nebevi’de kurduğu iftar sofraları büyük ilgi görüyor. İkindi namazını müteakiben naylon yer sofralarına yerleştirilen zemzem, taze hurma, pide, çay gibi yiyeceklerden oluşan sofralarda yüzlerce Müslüman iftar ediyor. Her hayır sahibinin mescitteki yeri belli olmuş durumda. İkindi vaktinden sonra yer sofralarını kurmaya başlayan görevliler ve hayır sahiplerinin aile efradı büyük bir titizlikle akşam namazı vaktine kadar çalışmalarını tamamlıyorlar. Akşam ezanı okunduğunda ise sofralarda oruçlar açılıyor, ikram yeniliyor. Yüzlerce kişi her akşam sebil veya hayrat olarak adlandırılan sofralardan bereketleniyor.

Türk hacılarının otelleri yakın olduğu için pek fazla yer almadığı iftar sofralarında ise, genelde mescitte sabahlayanlar ve mescit civarında açık alanlarda kalanlar istifade ediyorlar. Tam bir yardımlaşma örneği olarak sunulan iftar sofralarında Arabistan halkı da asırlardır sürdürdükleri hacılara ev sahipliği hizmetini de yerine getiriyorlar. Yer sofralarında birçok değişik ülkeden gelen farklı lisanı kullanan hacılar omuz omuza iftar açmanın memnuniyetini yaşıyor. Ayrıca Medine halkı birçok hacı misafiri de zaman zaman evlerine davet ederek büyük kibarlık gösteriyorlar.

Kaynak: İHA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.