Mesnevi'den İnciler

İbadet Hayatımız

Hak dostları ve onların tercümanı olan Mevlânâ Hazretleri; insanları ince nükteleri anlamaya, latif meseleleri idrâk etmeye alıştırıcı hikmetler söylemişlerdir. İşte Mesnevi'den inciler...

Hazret-i Mevlânâ der ki:

“Görünüşte dal meyvenin temelidir; fakat iç yüzde, dal meyve için var olmuştur.” (Mesnevî)

Demek ki; bir meselenin zâhiri ve bâtını, dış görünüşü ve iç yüzü birbirinden çok farklı olabilir.

Tıpkı Hızır kıssasındaki gibi;

Haksızlıkmış gibi görünen hâdise, aslında adâletin ve merhametin ta kendisidir.

O suallerle ortaya atılan; “İmtihan olmasın, azap olmasın!” gibi lâkırdılar ise, iyilikmiş gibi görünürken, aslında perde arkasında, gerçek iyileri yok eden, iyileri kötülerin pençesine iten bir kötülüktür.

Yine tefekkür ettirici zâhir ve bâtın farkları:

“Gümüşün dışı aktır, berraktır; ama onun yüzünden el de kararır, elbise de.

Ateşin kıvılcımlarıyla al al bir yüzü vardır, ama yaptığı kötü işe bak, sonundaki karalığı seyret!..” (Mesnevî)

Bu zıtlıkların bir hikmeti de imtihandır.

Hadîs-i şerifte; cennetin nefse hoş gelmeyen şeylerle, cehennemin de nefsin arzu ettiği şeylerle kuşatıldığı bildirilir. Yani Cenâb-ı Hak; kullarını cennetine lâyık hâle getirmek için, onların nefsânî arzularından kurtulmalarını murâd etti, böyle imtihanlara tâbî kıldı.

Bu vesveselerde, çoğu kez insan; zâlim, kâfir, fâsık kişilere acımak gibi bir hisse kapılır. Evet; bir insan olması ve hidâyete namzet bulunması hasebiyle, her insan merhamet edilmeye lâyıktır. Fakat; ömür sermayesini nankörlük, inkâr ve fısk u fücurda tüketmiş, son nefesinde, son sözünü de inkâr üzere vermiş olan bir kişiye, artık rahmet dilemeye çalışmak, Hâlık’a karşı bir sû-i edep olmaz mı?

“Terazide arpa altınla yoldaş olur; ama bu, arpanın da altın gibi değerli olmasından değildir.” (Mesnevî)

Dünyada; nefs-i emmâre sahibi, kalbi mühürlü kişilerin de var olması, terazi misâlinde olduğu gibi, imtihan sırrıyladır. Terazideki, yani imtihandaki vazifeleri bitince; arpaya arpa değeri, altına altın değeri verilecektir ki, bu zulüm değil, bilâkis adâlettir.

Lâkin biz kimsenin kaderini bilmediğimiz için, herkese tebliğle memuruz. Uhrevî hâli hakkında ise; Cenâb-ı Hakk’ın adâletine, hikmetine ve rahmetine îmân ederiz.

İnsan, nazarî düşüncelerinde de aşırılığa düşebilir. Hazret-i Mevlânâ, bunu şöyle anlatır:

“Dünyada sürekli yaz olsaydı; bağa, bahçeye sürekli olarak güneşin harareti vursaydı, toprağın ot bitirme kabiliyetini kökten yakardı.” (Mesnevî)

Sadece rahmet ve cennet olsaydı, hiç kahır ve azap olmasaydı gibi düşünceler de, böyle tahrip edicidir.

Çünkü ışığın kıymeti, karanlıkla anlaşılır. Nimetin değeri, külfetle idrâk olunur. Bu âlemde, her şey zıddıyla anlaşılabilmektedir.

Hattâ güzel ahlâkın şubelerinde de hep bu hakikat tâlim edilir:

Meselâ;

Allah katında değerli olmak ve yükselmek, ancak hiçlik ve tevâzu ile olur.

“Kılıç, boynu olan kişinin boynunu keser. Gölge ise yerlere serilmiştir. Boynu ve bedeni olmadığı için onun yaralanması ve kesilmesi de yoktur.” (Mesnevî)

Bekā ancak fenâya ermek ile hâsıl olur:

“Birtakım kötü kişilerin elinden kurtarabilmek için Hızır u gemiyi deldi, sakatladı.”

“Mademki kırık olan, dökülen, perişan olan kurtuluyor, sen de acziyete bürün! (Zira bu dünyaya arz-ı endam için değil arz-ı hâl için geldin.)

Unutma ki, kurtuluş ve selâmet mahviyettedir. Haydi, sen de benlikten, varlıktan kurtul, mahviyet içinde yaşa ve Hakk’a vâsıl ol!” (Mesnevî)

Ne güzel düstur:

Sen çıkınca aradan,

Kalır seni Yaradan…

Hâsılı;

Sualler soran insan, bir de durup düşünmeli; kendisine sorulacak suallere hazır olup olmadığını kendi vicdanına sormalıdır.

Sorguya çekilmeden evvel, kendisini muhasebe etmelidir.

Yâ Rabbî!.. Bize yakîn / kesin bir îman nasîb eyle!.. Taklitten tahkîka eriştir!.. Gönüllerimizi; vesveseden, şüpheden, bi’l-cümle menfî duygulardan temizle!..  Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş ,Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Mart, Sayı: 169