Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin Sohbeti

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (k.s.) nasıl sohbet ederdi? Hâce Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin sohbetini istifadenize sunuyoruz.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî -rahmetullâhi aleyh- şöyle sohbet etmiştir:

DÜNYA, KUL İLE MEVLÂSI ARASINDA PERDEDİR

Tarîkat, mârifetullâh’a nâil olma yoludur. Allah Teâlâ’nın rızâsını ve Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e ittibâ hasletini kazandırır. Tarîkatin esasları; fırka-i nâciye olan Ehl-i Sünnet’in akàidine yapışmak, ruhsatlardan kaçınıp azîmetlerle amel etmek, devamlı Allah Teâlâ’ya yönelip dünyanın süs ve ziynetinden, hattâ Allâh’ın dışındaki her şeyden yüz çevirmek, hadîs-i şerîfte “ihsân” diye tâbir edilen, dâimâ Allâh’ın huzûrunda bulunduğunu idrâk etme melekesini kazanmaktır. Hadîs-i şerîfte: “İhsân, Allâh’ı görür gibi ibâdet etmendir. Zîra sen O’nu görmesen de, O seni görmektedir.” buyurulmuştur.

Yine bu yol, insanların arasında bulunurken dahî tek başına olduğun vakitlerdeki gibi Allah ile beraber olmak, dînî ilimlerin tahsil ve tâlîmi ile meşgul olmak, her mü’minin giydiği sâde kıyafetleri giymek, zikri gizlemek, nefesleri öyle bir muhâfaza etmek ki, bir nefesi bile Allah’tan gâfil olarak alıp vermemek ve en yüce ahlâk sahibi olan Efendimiz’in ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Sözün özü, bu tarîkat, fazlası ve noksanı olmaksızın, tamamen sahâbe-i kirâmın şerefli yoludur. Yine o, Kitap ve Sünnet’in azîmetleri ile amel etmekten ibârettir.

Muhakkak ki bütün tarîkatlerde ve bilhassa yüce Nakşibendî tarîkatinde edeplerin en mühimleri; şerîate uymak, zorlukta ve darlıkta bütün gücüyle sabretmek, bollukta ve rahatlıkta bütün varlığıyla şükretmek, Sünnet-i Seniyye’yi ihyâ etmek, çirkin bid’atlerden uzaklaşmak, kırık bir gönülle Allah Teâlâ’ya yalvarmaya devam etmek, kalbe gelen lüzumsuz düşünceleri (havâtır) -âhiretle alâkalı bile olsa- defetmek için gece gündüz durmadan çalışmaktır. Tâ ki mânevî uyanıklık ve zikir, kalpte meleke hâline gelsin; kalp dâimâ Allâh’ı görüyormuş gibi olsun ve kalbin dünya ve ahirette, hakîki Mahbûb’dan başka bir şeyle alâkası kalmasın… Yüksek bir “hayret” hâlini dâimî zikir ve uyanıklık hâliyle mezcediniz! Bütün işlerinizde tamamıyla Allah Teâlâ’ya teslîmiyet gösteriniz!

Sırat köprüsü kıldan ince, kılıçtan keskindir. Dünya hayatında İslâm’ı yaşamak da böyledir. İslâm’ı tam olarak yaşamaya gayret etmek, Sırat köprüsünden geçmek gibidir. Burada nefse karşı mücadele güçlüğüne katlananlar, orada Sırât’ı kolay ve rahat geçeceklerdir. İslâm’a uymayan, hevâ ve heveslerine düşkün olanlar ise, Sırât’ı geçerken çok büyük zorluk ve meşakkatlerle karşılaşacaklardır. Bunun içindir ki, Allah Teâlâ, İslâm’ın gösterdiği doğru yola “Sırât-ı Müstakîm” ismini vermiştir. Bu isim benzerliği, İslâm yolunda bulunmanın, Sırat köprüsünü geçmek gibi olduğunu göstermektedir. Cehennemlikler, Sırat’tan geçemeyip cehenneme düşeceklerdir.

Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nden Tavsiyeler

Sana Allâh’a karşı takvâ sahibi olmanı, O’na itaati, insanlara eza ve cefa vermemeni, bilhassa Haremeyn-i Şerîfeyn’de daha hassas davranmanı tavsiye ederim!

Senin gıybetini yapsalar bile, sen kimsenin gıybetini yapma! Kimseden haksız yere dünyalık bir şey alma, ancak dinin alınmasını helâl kıldığı şeyleri al ve onları da hayır yollarında sarf eyle! Mü’min kardeşlerinin evlâd ü ıyâli aç dururken, sen bu malı nefsânî arzuların için harcayarak zevk u safâ peşinde olma!

Aslâ yalan söyleme, hiç kimseyi hakir görme, kendini de hiç kimseden üstün görme! Bütün gayretini kalbî ve bedenî ibâdetlere ver! Bununla birlikte kendini “hiç hayırlı amel işleyememiş bir zavallı” olarak gör! Çünkü niyet, ibâdetlerin ruhudur. İhlâs olmadan da niyet mümkün değildir. Senden daha büyük olanlara bile ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin? Allâh’a yemin ederim ki, annemin beni doğurduğu günden beri tek bir hayırlı amel işlediğime inanmıyorum, sen ise beni kendinden daha hayırlı görüyorsun!

Eğer kendi nefsini bütün hayırlı işlerde iflâs etmiş olarak görmüyorsan bu, cehâletin en son noktasıdır. Kendini iflâs etmiş olarak görünce de sakın Allâh’ın rahmetinden ümidini kesme! Zîra Allah Teâlâ’nın fazl u ihsânı, kul için bütün insanların ve cinlerin amelinden daha hayırlıdır. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “De ki; Allâh’ın lûtfuyla, rahmetiyle, evet ancak bununla ferahlasınlar! Bu, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” (Yûnus, 58) İbn-i Abbas radıyallâhu anh bu âyetin tefsîrinde, “onların topladıkları” lâfzının “kesbettikleri, yani kazandıkları” mânâsına geldiğini ifâde eder.

Şeytanın, akıllarıyla oynadığı kişiler gibi Allah Teâlâ’nın fazlına güvenerek ibâdetleri de terk etme! Kalbî zikre devam et! Yolda yürürken dahî bu zikirde zayıflık gösterme!

Bütün işlerinde Allah Teâlâ’nın gücüne, kuvvetine ve kudretine sarıl! Sâdât-ı kirâmın rûhâniyetinden yardım iste! İlim erbâbına ve Kur’ân-ı Kerîm hâfızlarına hürmet göster! Yapabildiğin kadar Kur’ân-ı Kerîm ile meşgul ol! Fıkıh ilmiyle, diğerlerinden daha fazla meşgul ol!

Kalbî huzurunu devam ettirme gayretin, seni bunlardan alıkoymasın! Zîra kalpteki dâimî zikir hâli ile zâhirî işleri birlikte götürememek, meşrep darlığının ve zayıflığın alâmetidir.

Teheccüd, işrak, evvâbîn, duhâ gibi nâfile namazlara devam et! Devamlı abdestli bulunmaya gayret et! Az uyu! Günde üç defa şu tesbîhi çek: “Ben Allâh’ı; mahlûkâtı sayısınca, kendisinin hoşnut olacağı kadar, Arş’ının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ulûhiyet makâmına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamd ederim.” (Müslim, Zikir, 79)

Senden talep etseler bile idarecilerin işlerine karışma! Müslü­man­la­rın imâmının, vezirlerinin, emirlerinin ve askerlerinin ıslâhı ve sâlihlerden olması için duâ et! Cenâb-ı Hak’tan, İslâm’ın kâfirlere ve bid’atçilere galip gelmesini talep et!

Emir ve vezirlerin iyiliği bütün insanların iyiliği demektir. Allah sizleri de o güzel hâl ile süslesin! Onların bozulması da aynı şekilde bütün halkın bozulması demektir. Allah sizi o fena hâlden muhafaza buyursun! Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem duâyı herkese umumî olarak yapmamızı emir buyurmuştur. Hiç şüphe yok ki, tebliğ edilmese bile, sûfîlerin âdeti, kerem sahibi vezirlere, diğer bütün Müslümanlara ve İslâm’a duâ etmeye azami derecede itina göstermektir.

Senin yapman gereken şey; benliğini terk etmek, bütün cehd ü gayretini Allah yolunda bezletmek, elinde bulunan mala kanaat etmek ve Makâm-ı Mahmûd Sahibi’nin sünnetine sıkıca sarılmaktır!

***

Şerîat âlimleri ve müşahede ehli ârif zatlar şu hakîkat üzerinde ittifak etmişlerdir ki bir kimsenin kendi nefsini beğenmesi, başkalarını hor görmesi ve diğer insanlardan daha takvâ sahibi olduğuna inanması, büyük günahların en büyüklerindendir. “Bâtın ashabı” denilen ilâhî sırlara vâkıf âriflerden, hatta nebîlerden feyz alabilmek, üç ana sebebe bağlıdır. Bunlar; ihlâs, edep ve ehlullâh’a muhabbet beslemektir. Zîra feyz, ancak ehlullah’tan alınır. Bir müridin kalbinde ihlâs yoksa veya evliyâullâh’a karşı edebe mugayir hareketleri varsa, Hak dostlarının feyz dolu derûnları bu müride meyletmez. Muhabbet ise, feyzin artmasına sebeptir. Bu üç şey bir kişide ne kadar çok olursa o kadar fazla feyz almasına vesile olur.

İslâm ile şereflenen bir kişi nasıl olur da geceyi tamamen uykuya verip Allah Teâlâ’nın emanetini muhafaza etmez? Cenâb-ı Hakk’ın bize en mühim emanetlerinden biri, seherlerde kalkıp kıyama durmaktır.

Gücünüzün yettiği kadar azimetlerle amel ediniz! Bir şeyin tamamı elde edilemiyor diye, bütünüyle terk edilmesi gerekmez. Hak dostlarının çok kıymetli sözlerinden biri şöyledir: “Allâh’a giden yollar, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in izini adım adım takip edenlerden başkasına kapalıdır.”

Asıl iş; benliği yok etmek, çok gayret göstermek, ahde vefâ ve mevcuda kanaat etmektir. Cenâb-ı Hak’tan bizler ve sizler için istikâmetin devamını dileriz. İstikâmet sebeplerini tahsil etmek için bütün gayretinizle çalışınız! Zîra istikâmet, bin kerâmetten daha hayırlıdır.

Bütün fiil ve sözlerinizde kendi güç ve kuvvetinizden vazgeçerek Allâh’ın güç ve kudretine sıkıca sarılın! Şunu bilin ki hakîkatte dünya, geçici bir gölge ve kul ile Mevlâsı arasına giren bir perdedir. Kalbinde zerre miktarı dünya muhabbeti bulunan kişi, hakîki kul sayılmaz. Dünyayı kabuğuyla ve özüyle birlikte (kalbinden) atmayan kişi makbûl değildir.

Sizlere, çokça zikretmenizi, devamlı Cenâb-ı Hakk’a iltica etmenizi, fânî dünyanın süslerinden yüz çevirmenizi, baki olan ahirete çok fazla rağbet etmenizi, ölümü ve kabirdeki yalnızlığı hatırlamanızı, hesap ve ilâhî huzûra çıkma günü için var gücünüzle hazırlanmanızı, Sünnet-i Seniyye’ye yapışmanızı, çirkin bid’atlardan yüz çevirmenizi, İslâm’ın muzaffer olması, dinden dönen alçakların ve din düşmanlarının yardımsız kalması için duâ etmenizi tavsiye ederim.

Sizlere sünnetlerin ihyâsı, çirkin bid’atlerin yok edilmesi ve İslâmî ilimlerin neşredilmesiyle ihlâs üzere meşgul olmanızı tavsiye ederim. Seçkin üstadlarımızın edeplerine yapışmanızı, benliğinizi yok etmenizi, imkânlarınızı Allah yolunda bezletmenizi, elinizde olmayan şeylere sabretmenizi, bütün varlığınızla yegâne Melik ve Mâbûd olan Allâh’a yönelmenizi tavsiye eder ve bu garibi hayır duâlarınızda dâimâ hatırlamanızı rica ederim.

Bu fakir kul, fâsık bir mü’min gördüğümde mutlaka onun benden daha iyi olduğuna inanırım. Çünkü onun îmânı sabit, günahı ise benden gizlidir. Benim nefsimin kötülükleri ise bana âşikârdır. Son nefes(te kimin kurtulacağı) meçhuldür. Nice fâsık ve fâcir var ki, kâmil velîlerden olmuştur. Nice verâ sahibi sâlih kişiler de vardır ki, aşağıların en aşağısına düşmüşlerdir. Allah Teâlâ’dan kendime, sana ve bütün Müslümanlara âfiyet dilerim. Hâsılı, benden daha faziletli olduğuna inandığım hâlde bir kişiyi bu yoldan tard etmem mümkün değildir.

Sizden ricam, hüsn-i hâtime ile (son nefesi îmân ile vererek) Rabbi­me kavuşabilmem ve Mahlûkâtın En Hayırlısı sallâllâhu aleyhi ve sellem’in Sünnet’ine tâbî olabilmem için duâlarınızda beni hatırlamanızdır. Kim beni seviyorsa, hüsn-i hâtime ve Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ hususunda muvaffak olmam için duâ etsin!

***

Dün akıl beni tenkit ederek: “Ey günahkâr, yaptığın kötü işlerden dolayı iyice mahcup oldun!” dedi. Benimle akıl arasındaki mücadele sabaha kadar devam etti. O hep beni kınarken ben mazeretler ileri sürüyordum.

Sonunda yalvararak akla dedim ki: “Ey bütün incelikleri gören akıl! Mâdem özür beyânı geçerli değil, o hâlde ben ne yapmalıyım?” Dedi ki: “Ben kusurluyum, suçumu itiraf ediyorum, mahcûbiyetimden dolayı güçsüz, utangaç ve şaşkınım…” demelisin!

Benden sâlih bir amel aslâ sâdır olmadı! Günahlarım ise o kadar çok ki sözle anlatılamaz! Ben kötü amellerimden dolayı utanmaktayım. Ne ihlâsla yaptığım bir ibâdetim var, ne de özür beyân edecek bir dilim!

Ömrüm lüzumsuz ve dağınık işlerde boşa geçti, yazık! Hiçbir vakit kıyâmet ve ahireti aklıma getirmiyorum, yazık! Zavallı ben, her an nefsânî arzular üzerine bina kuruyorum. Bu sebeple amel sarayımın temelleri çok zayıf olacak, yazık!

Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin Vasiyeti

Malımın, arazilerimin, hatta evimin üçte birini hayır işleri için vasiyet ettim… Vasîlerim kabrimin yakınlarına hayrât olarak bir su sarnıcı yapsınlar. Benim kabrime, çocuklarım, akrabalarım ve halîfelerimin kabirleri üzerine, tâzim ifadeleri olmadan ve lakap kullanmadan işaret koysunlar. Meselâ; “Bu, Kerîm olan Mevlâsının rahmetine muhtaç, filân oğlu filân en-Nakşibendî el-Müceddidî’nin kabridir.” gibi bir ibâre yazsınlar.

Malımın üçte birinin bin kuruşunu namaz iskâtım için versinler. Fakir kardeşlerimizin iâşeleri bu üçte birden temin edilecektir. Onlara yemek hazırlayınız! Medresede namaz kılmayı ihmâl etmeyiniz! Orada Hatm-i Hâcegân yapılmasını da istiyorum.

Sakın benim ardımdan şekil ve şemâilimi sayarak ve bağırıp çağırarak ağlamak suretiyle ruhuma eziyet etmeyiniz. Her yana bu yollu mektuplar yazarak vefatıma hiç kimsenin üzülmemesini ve ağlamamasını tembih ediniz. İmkânı bulunan ve muhabbetinde sâdık olan kişilerin kurbanlar kesip sevabını bana hediye etmesini isterim. Bazı sekir ehlinin dediği gibi; “Arkamdan sadaka gönderilmesine ve Kur’ân okunmasına ihtiyacım yok!” demiyorum. Bilâkis Fâtiha ve İhlâs-ı Şerîf’lere çok ihtiyacım var.

Sizler beni hoş görünüz. Diğer beldelerdeki bütün mensuplarım da haklarını helâl etsinler! Hepiniz birlik ve ittifak içinde olunuz! Benliği ve nifakı terk ediniz! Kabirde gözümü aydın edecek amel-i sâlihler işleyiniz!

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ HAZRETLERİ’NİN HAYATI

Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin Hayatı

HZ. MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ’NİN SÖZLERİ

Hz. Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Sözleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.