Mevlana Hazretleri Dünya Hayatını Neye Benzetiyor?

Müslümanın dünya hayatına bakışı nasıl olmalıdır? Mevlânâ Hazretleri dünya hayatını neye benzetiyor? İşte cevabı...

Mülk, Allâh’ındır. İnsan, geçici bir süreliğine kendisine emânet edilen malının bir emânetçisi yahut veznedarı mevkiindedir.

Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Dünya hayatı bir rüyadan ibârettir. Dünyada servet sahibi olmak, rüyada define bulmaya benzer. Dünya malı, nesilden nesile aktarılarak yine dünyada kalır.”

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

Mal sahibi mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülk de yalan;
Var biraz da sen oyalan!

Her insan, kendisine bir imtihan malzemesi olarak verilen malını nasıl kazanıp nasıl sarf ettiğinden hesaba çekilecektir. Dolayısıyla bu cihan dershanesinde mal-mülk ve serveti doğru kullanmayı bilmek, büyük bir sanattır. Zira malı sırf nefsine harcamak israf; kendine biriktirmekse cimriliktir.

Şeyh Sâdî der ki:

“Cimri bir insan, meşakkatle para biriktirir, hasislikle saklar ve hasretle bırakıp gider.”

Hikmet ehli de şöyle demiştir:

“Bir kul öldüğünde, malı hususunda iki musîbetle karşılaşır ki, daha önce bunlar gibisini hiç görmemiştir:

Birincisi; bütün malının elinden alınmasıdır. Diğeri de; bütün malı elinden gitmesine rağmen, bunların nasıl kazanılıp sarf edildiğinden ilâhî mahkemede hesâba çekilmesidir.”

Bir insan için, dünyada bırakacağı ve belki de sefâsını başkalarının süreceği dünya metâları sebebiyle âhirette inceden inceye hesaba çekilecek olmak, ne kadar da müşkül bir durumdur. Hadîs-i şerîfte bu durumdakiler için şöyle buyrulmaktadır:

“Yazıklar olsun, yazıklar olsun o kimseye ki, çoluk-çocuğunu hayır (yani servet) üzere bırakır da, kendisi Rabbinin huzûruna şerle (yani kazancından ve malından hesaba çekilmenin ağır mesʼûliyetiyle) varır.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, no: 9693)

Dolayısıyla bu dünyada zenginliğin gerçek saâdet ve saltanatı; nefsi cimrilik ve israftan koruyarak malı Allah yolunda infak edebilmektir. Cenâb-ı Hakk’ın lûtfettiği fânî nîmetleri ebedî saâdet sermayesine dönüştürebilmektir. En hayırlı mal, Allâh’ın râzı olduğu şekilde sarf edilerek sahibinden önce âhirete gönderilendir.

İmâm Şâfiî Hazretleri buyurur:

“Ey dünya ve dünyanın süsüyle şeref bulduğunu zanneden gâfil! Ölüm binaya da gelecek, bina edene de… Kimin izzeti dünya ve süsüyse, bilsin ki izzeti pek az, zevâle mahkum ve fânî… Bil ki dünyanın (saâdet gibi gözüken fakat aldatıcı bir seraptan ibaret olan) hazineleri; altın, (gümüş vs. maddî varlıklar)dandır. Sen ise; îman, amel-i sâlih ve hayır-hasenattan hazineler biriktir!..”

Bu fânî âleme sadece dünyalık kazanmak için geldiğini zannedip o minvalde ömür sermayesini ziyan edenler, fecî bir ebediyet iflâsına dûçâr olacaklardır. Onlar, Kur’ânî ifadesiyle;

عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ

“Çalışmış, (fakat boşa) yorulmuşlardır.” (el-Ğâşiye, 3)

Merhum Necip Fâzıl, böyle bir hüsrana düşmekten îkaz sadedinde şöyle der:

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir;

Mezarda geçer akçe neyse onu biriktir!..

Unutmayalım ki bu cihanda biriktirilecek en güzel hazine; kazanılmış gönüllerdir, mahzun yüreklerden Arş-ı Âlâ’ya yükselerek bizlere rahmet vesîlesi olacak hayır-duâlardır…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Ocak, Sayı: 407

 

İslam ve İhsan

DÜNYA HAYATININ RAHATINA, EĞLENCEYE VE GEÇİCİ ZEVKLERE DALANLAR DİKKAT!

Dünya Hayatının Rahatına, Eğlenceye ve Geçici Zevklere Dalanlar Dikkat!

DÜNYA HAYATINI EN GÜZEL ANLATAN KISSA

Dünya Hayatını En Güzel Anlatan Kıssa

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.