Mevlânâ Hazretleri'ne Hakaret Ettiği İçin Vazifesine Son Verildi

Mârifet âlemi (tasavvuf) çok değişikdir. Kimi insan mârifet âlemi dendiği zaman bir köy kadar bilir. Bazısı bir kasaba kadar büyük bilir. Bazıları da bir koca ülke kadar gözünde büyütür. Bazıları da dünyayı ve âhireti tahayyül eder. Mârifet âlemini o kadar büyültür. Amma  işin aslı öyle değildir... Ancak nasibi olan, tadan bilir...

TASAVVUF YOLU NEDİR?

Bazı kimseler tasavvufun, sey ü sülûkun ne olduğunu bilmedikleri veya nasibleri olmadığı için bu mânevi yolun aleyhinde konuşmuşlardır.

Çünkü perdeli, hicablı kişilerin zannettikleri gibi bu mânevi yollar, gelişi güzel sonradan uydurulmuş, icad ve ihdas edilmiş bid'at yolu değildir. Kökleri Ebû Bekir Sıddık ve Aliyyü'l Mürtaza Efendilerimize dayanan Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine vuslat yoludur.

Ciddî, Rahmanî, ulvî, ârifler, velîler yoludur. Hulâsa Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin kendisine cezbettiği ihlâslı âşıklar yoludur. Dürüst, müstakim, sâf, her kötülükten müberrâ, gönül ehillerinin yoludur. Hak Celle ve Alâ Hazretlerini, O'nun sevdiklerini sevenlerin yoludur. Bağrı açık, gözü yaşlı erenler yoludur.

MEVLÂNÂ HAZRETLERİ'NE HAKARET EDEN ŞEYHÜLİSLÂM'IN SONU

Şeyhülislâm Çivizâde bile ancak basar, yani baş gözüne sahib olduğu için yanlış görüşünün neticesi, Mevlânâ Celâleddin Rumî -kuddise sirruh- Hazretleri'ne sözmüş, bu küstahlığından dolayı bütün dünyanın (Muhteşem Süleyman) diye tesmiye ettikleri Kanunî Sultan Süleyman Han tarafından vazifesinden azledilmiştir.

Evvelâ; mânevî yola talib olanlarda dürüstlük, tevâzû, engin gönül, mülâyemet, geçimlilik (herkesle) ihlâs, istikamet aranır.

İkinci olarak da; gayret, samimiyet, fedâkârlık aranır.

Sözün kısası, marifetullah talibleri aradıkları gönül hoşluğunu ancak tasavvuf yolu ile elde edebilirler. İstifâde edebilmek için niyetlerin hâlis olması ve gayretlerin de Allah rızası için olması lâzımdır.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Tasavvuf ve Mârifetullah, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.