Mevlânâ'ya Atılan İftira Nasıl Hayra Döndü?
Mevlânâ Halid-i Bağdadi Hazretlerine atılan iftira nasıl hayra döndü?
MEVLÂNÂ'YA İFTİRA
Mevlana Halid-i Bağdadi'nin dergâh-ı şerîfi dolup taşıyordu. Ancak fazîletle yükselen herkesin karşısına âdeta onu imtihan sadedinde mutlaka çekemeyenlerin çıkması gerçeğine binâen, Mevlânâ Hâlid’i de kıskananlar oldu. Bunlardan biri olan saray nâzırlarından Hâlet Efendi, Mevlânâ Hâlid’in şöhret ve îtibârını çekemiyordu. Nihâyet bir gün fırsatını bulup onu pâdişâha çekiştirdi ve:
“–Sultânım! On binlerce adamı var. Bu hâl, devlet ve saltanat için ciddî bir tehlikedir. Takdîr edersiniz ki tehlike daha fazla büyümeden ortadan kaldırılması zarurîdir.” dedi.
Sultan Mahmud Han da:
“–Bu mübârek ehl-i dînden devlete zarar değil, bilâkis büyük fayda vardır.” cevabını vererek Hâlet Efendi’nin sözüne îtibar etmedi.
Mevlânâ Hâlid Hazretleri, hâdiseyi işittiğinde, kendi şahsına değil, hizmetinde bulunduğu mânevî yola ve ondan feyz alan sayısız mü’mine zarar verebilecek bu iftirâdan dolayı, son derece mahzun oldu. Sultâna hayır-duâ ettikten sonra:
MÂNEN MEVLÂNÂ CELALEDDİN'E HAVALE OLUNDU
“–Hâlet Efendi’nin işi, mânen, pîri Celâleddin-i Rûmî Hazretleri’ne havâle olundu. Bizzat Hazret-i Mevlânâ, onu huzûruna celbedip cezâsını verecektir.” buyurdu.
Bunun üzerinden kısa bir müddet geçmişti ki, Mora İsyânı’na sebep olduğu için Hâlet Efendi Konya’ya sürüldü ve ardından da îdâm edildi.
ETRAFINDAKİ MUHABBET HALKASI GENİŞLEDİ
Bu hâdise gibi birtakım menfî propagandalara rağmen Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin etrafındaki muhabbet hâlesi Cenâb-ı Hakk’ın lûtfuyla günden güne daha da genişledi. Öyle ki nice âlim ve ârif zâtlar dahî onun tâlim ve terbiyesine mazhar olabilmek için can atıyordu. Kısa zamanda sayısız mürid ve pek çok halîfe yetiştirdi. Büyük Hanefî fakîhi İbn-i Âbidîn ile Rûhu’l-Meânî adlı tefsîrin müellifi olan Âlûsî de onun halîfelerindendir.
TASAVVUF NİCE MÜCAHİDLER YETİŞTİREN BİR DİNAMİZMDİR
Ruslara karşı yirmi dört sene şan ve şerefle harp eden Kafkas cengâveri İmâm Şâmil de, bu silsilenin berekâtındandır. İfâde etmelidir ki, daha böyle nice mücâhid serdarlar yetiştiren tasavvuf, bâzı gâfillerin iddiâ ettikleri gibi kendini toplumdan tecrîd edip bir kenara çekilmek değil, zâhirî ve bâtınî cihâdı müştereken yürüten ulvî bir dinamizmdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları