Meylimiz Hangi Tarafa?
Meylimiz hangi tarafadır? Behlül Dânâ Hazretleri'nden meylimiz ne tarafaysa, akıbetimizin de o yönde neticeleneceğini anlatan ibretlik kıssa...
Rivayet edilir ki Behlül Dânâ rahmetullahi aleyh bir süre harabe bir duvarın yanında duvarı izleyerek vaktini geçirir. Onun bu halini gören dostları: "Niçin burada günlerdir duvara dikkat kesilmiş bir şekilde beklediğini" sorsalar da Behlül onlarla ilgilenmez ve tüm dikkatiyle hedefini gözetlemeye devam eder. Nihayet birkaç gün sonra onu büyük bir sevinç içinde Bağdat sokaklarında görürler. Dostları ondaki bu sevincin sebebini merak ederler.
MEYLİMİZ HANGİ TARAFA?
O da "Bağdat'ın bir köşesinde bir tarafa doğru hafif eğilmiş yıkılmak üzere olan bir duvar vardı. Bu duvarın hangi tarafa yıkılacağını merak etmiştim. Günlerce onu gözlemledim. Sonunda gördüm ki tahminim doğru çıktı ve duvar eğildiği tarafa doğru yıkıldı. Bunun için mutluyum" diye cevap verdi.
Behlül'ün bu cevabında her zamanki gibi ince bir hikmetin olacağına tahmin eden ancak bunu çözemeyen dostları onu sıkıştırmaya başladı. O da "Dünyada insanların da yöneldikleri, baktıkları, o tarafa doğru dönüp gönül verdikleri birçok hayal ve arzuları vardır. Elhamdülillah ben de hedefimi tam yakalayamasam bile yüzümü Rabbime doğru döndüm. Eğer döndüğüm tarafa doğru ölürsem bu beni mutlu edecek. Ama yüzüm Hakk'a ölümün batıla olursa ben hüsrandayım demektir. Günlerdir duvarın yıkılışından kendime bir müjde aradım. Bunu tecrübe ile görmek istedim. Gördüğüm sonuç beni mutlu etti" diye cevap verdi.
Duvar Meylettiği Yöne Yıkılır
Bu dünyada fertlerin, ailelerin, toplumların hatta devletlerin; yöneldiği, peşine düştüğü, gözünü diktiği bir kısım şeyler vardır. Her yönelen, yöneldiği ve arzu ettiği şeyi hemen yakalayamaz. Bu normal bir durumdur, lakin aşkının uğruna gider. Hedeflediği şeyi Allah ona kolaylaştırır.
Ayeti kerimede Rabbimiz buyuruyor ki; “Fakat kim de doğru yol kendisine açıkça gösterildiği hâlde, kalkıp Peygambere karşı gelir ve Müslümanların takip ettiği yolu terk ederse, onu kendi tercihiyle baş başa bırakacak fakat sonunda cehenneme atacağız! Ne korkunç bir son!” (Nisa 115)
Ayet-i kerime bize Allah tarafından hakkın gerçek beyanından sonra insanoğlunun takınacağı tavrı işaret buyuruyor. İnsan, önüne serilen yollarda tercih hakkını kullanır ve kendi tercihine göre bir yola sülûk eder. Sonucuna da katlanmak şartıyla... Herkes kendi seçimini kendisi yapar. Hedefine ulaşabilen herkes, bu menzile ilk adım olarak bir yönelişle başlar.
Allah kadir-i mutlaktır. Aynı zamanda adil-i mutlaktır. Her şeye sınırsız olarak gücü yeter ve hiç kimseye zulmetmez. Kimseyi zorla cehenneme koymaz veya hak etmeyen birini cennetine almaz. Cennet ve cehennem lüzumsuz olmadığı gibi boş da kalmayacaktır.
İnsanlar önce gözünü kaydırır. O tarafa bakmaya başlar. Bu nedenle bakış çok önemlidir. Bazı bakışlar hukuken bir sorun taşımaz ama devamı onu ahlaken ve kalben yıpratabilir. Zira her bakışın kalbe bırakacağı bir iz mutlaka olacaktır. Özellikle kasıtlı ve devamlı olan bakışlar bir süre sonra kalben o tarafa veya o şeye bir meyli de getirecektir. İşte bu meyil bir kayışın ikinci adımı oluverir.
Bu nedenle mesela, eskiden sarraflık mesleği büyüklerin nazarında makbul bir meslek değilmiş. Sürekli olarak paraya bakan, parayla meşgul olan ve parayı / dünyayı çok önemli bir meta olarak görmeye başlayan insanın kalbinin de o tarafa meyledeceğinden korkulurmuş. Zira insan baktığı yere önce kızsa da bir süre sonra alışkanlık kazanır ve zamanla da normalleşir, hatta sevmeye başlar. Zira insanın günah işlemesi onun helakine sebep olmasa da günahı kerih görmemesi ve günahtan lezzet alacak duruma gelmesi asıl felaketin başıdır. Gönül kayarsa da ayakların o yöne yürümemesi içten bile değil. Hiçbir kayış birden olmuyor. Göz, gönül ve ayak derken adam kendini yepyeni bir dünyada ve çevrede bulabiliyor. Zihin ve gönül dünyasına ek olarak imajı da değişecek elbette.
İnsanın vahiy kaynağı Kur’an-ı Kerim’e veya onun Tebliğcisine (s.a.v) yakınlığı onu kurtarmıyor. Yaşadığı şehir veya sahip olduğu kabilenin de bir önemi yok. Bir dönem dini ilimleri tahsil etmiş, bu konuda okumuş, yazmış, anlatmış, öğrenci yetiştirmiş ama günün birinde nefsine veya şeytanına yenik düşüp tercihini değiştirmiş birçok insanın kayışının değişik örnekleri vardır. Yani müstakim kalabilmek ayrı bir marifettir. Zira rabbimiz Al-i İmran suresi 8. ayette şu duayı öğretir. “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize katından bir rahmet bağışla! Çünkü sen, sonsuz nimetleri cömertçe bağışlayansın!” Eskiden büyükler hep son nefes endişesi taşırmış.
Yaşı belirli bir seviyeye gelmiş, kendi adına yerini biraz daha garanti(!) görenlerin evlatları ne olacak? Yeni neslin ilk yönelişleri ve ilgi alanları onların gelecekteki bulunacağı yeri belirleme açısından önemlidir. Gerçek hayatta baktıkları, beğendikleri, kendisini beğendirme çabasına girdikleri, sanal âlemde ilgi sahasına girenler, kendisini ait kılma hissiyatıyla attıkları adımlar, yarınlara ait plan, tercih ve yönelişlerinin hepsi bu önemli başlangıcın ilk adımlarıdır.
Bugün sapkın düşünceleri nedeniyle kızdığımız insanlar, uzaydan veya başka bir ülkeden gelmedi. Onlar ilk duyguların sağlıklı verilemediği, ilgi ve alakalarının kontrol edilemediği, küçük adım ve bakışların zamanında kendi haline bırakıldığı bir nesildir.
Tüm duvarlar yöneldiği tarafa yıkılır. Ve o yöneliş başladı mı iflah etmez. İllaki sağlama alacak tamirat yapılmadığı müddetçe. Nefsimizi, ailemizi ve tüm toplumu korumak zorundayız. Değilse sonra feryadın anlamı kalmıyor.
Kaynak: Haşim Akın, Altınoluk Dergisi, Sayı: 463