Mihrişah Vâlide Sultan Kimdir?

Mihrişah Vâlide Sultan kimdir? İslâm’ın güzîde hanımlarından Mihrişah Vâlide Sultan’ın hayatı…

Mihrişah Valide Sultan, Osmanlı Padişahı III. Selim'in annesi ve III. Mustafa'nın eşidir.

MİHRİŞAH VÂLİDE SULTAN KİMDİR?

Kaynaklarda 1745 yılında Kafkasya’da doğduğu rivayet edilen Mihrişah Vâlide Sultan, Gürcü asıllı olup, 3. Mustafa Han’ın hanımı, 3. Selim Han’ın da vâlidesidir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşayan Mihrişah Vâlide Sultan, güneş gibi güzelliği tarif eden, ismi ile müsemmâ bir hanımdır. Güzelliği dillere destan olsa da nezâketi, güzel ahlâkı, hayırseverliği ve ince duyguları ile ön plana çıkmaktadır.

Harem-i Hümâyûn’a câriye olarak dâhil olan Mihrişah Vâlide Sultan, haremde Türk-İslâm terbiyesi ile yetişmiştir.

3. Ahmed Han’ın küçük yaşta vefat eden şehzâdesi Seyfeddin’in doğumundan sonra Osmanlı Hânedanlığı’nda otuz üç yıl şehzâde doğumu gerçekleşmemiş, böylesine uzun bir aradan sonra Mihrişah Vâlide Sultan’ın oğlu 3. Selim’in dünyaya gelmesi, hânedanlıkta büyük bir sevinç kaynağı olmuştur. Öyle ki 3. Selim’in dünyaya gelmesi dolayısıyla yedi gün yedi gece süren “şehrâyin” şenlikleri düzenlenmiştir.

Sultan 3. Mustafa’nın vâlidesi Emine Mihrişah Kadınefendi’nin 1732 yılında vefat etmesinden dolayı bu padişahın tahta çıkışında haremde vâlide sultan bulunmamaktaydı. Sarayda vâlide sultanın olmaması ve 3. Selim’in doğumu sebebiyle Mihrişah Vâlide Sultan haremde başkadın olmuş ve haremin bütün idare ve salâhiyetini üstüne almıştır. Buna rağmen devlet işlerine karışmamıştır.

Sultan 3. Mustafa’nın 1774 yılında vefatı üzerine tahta 1. Abdülhamid çıkmış ve Mihrişah Sultan, Beyazıt’ta bulunan Eski Saray’a gönderilmiştir. 1. Abdülhamid’in saltanatı boyunca yaklaşık on beş sene burada kalmıştır.

Mihrişah Vâlide Sultan’ın oğlu 3. Selim, amcası Sultan 1. Abdülhamid’in vefatı sonrasında 1789 yılında tahta çıkmıştır. İlk Cuma selâmlığının ardından vâlidesini ihtişamlı bir şekilde Topkapı Sarayı’na aldırtmıştır. On altı yıl boyunca haremde vâlide sultan olan Mihrişah Sultan, Sultan 3. Mustafa zamanındaki gibi devlet işlerine karışmamıştır. Oğlunun yenilik hareketlerinin ise her dâim destekçisi olmuştur.

Haremdeki işlerinin yanı sıra oğlunun yapmış olduğu seyahatlere de katılan Mihrişah Vâlide Sultan, zamanının büyük bir kısmını hayır işlerine ayırırdı. İstanbul’un dört bir yanında hayır eserleri bulunan Vâlide Sultan, camiler, çeşmeler, hamam, medrese, baraj gibi insanlara faydalı olacak birçok kalıcı eser yaptırmıştır. Bu hayratların devamı için de vakıflar kurmuş, hayır işlerinin aksamamasına çok büyük ehemmiyet göstermiştir.

Kendi zamanında devletin en güçlü ve hatırlı kadınlarından biri olan Mihrişah Vâlide Sultan, bu güç, itibar, imkân ve zenginliği Allah yolunda sarf etmiş, kendini âdeta bu yola adamıştır.

Mihrişah Vâlide Sultan için Eyüp Sultan ilçesinin özel bir önemi vardır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sancaktarı Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin burada bulunması, onun bu semte olan düşkünlüğünün en büyük sebebidir.

Yaz aylarını Eyüp Sultan’da bulunan Sahil Sarayı’nda geçiren Mihrişah Vâlide Sultan, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbına yakın olmakla gönlünü şâd u handan kılmaya çalışmıştır.

Birçok sadaka-i câriye ile günümüze kadar ulaşan hayratların bânîsi Mihrişah Vâlide Sultan, Eyüp Sultan semtinde okul, türbe, medrese, kütüphane ve imâretten müteşekkil bir külliye de yaptırmıştır.

Bu külliyenin vakfiyesinden de anlaşıldığına göre, imârette, her hafta Perşembe günleri ile Ramazân-ı Şerîf’in otuz günü boyunca özel olarak pilav ve zerde pişirilmesi şart koşulmuş, yemekleri hazırlayan ve orada hizmet eden vazifelilerde dindarlık, ihlâs, samimiyet, sadâkat, liyâkat, kul hakkına riâyet, insaf sahibi olmanın yanı sıra açgözlülükten uzak, hıyânetten sakınmak gibi hasletlerin bulunması istenmiştir. Günümüzde hâlen faal olan imârette binlerce kişiye her gün yemek dağıtımı yapılmaktadır.

Halkın gönlünde de ayrı bir yeri olan Vâlide Sultan, hamiyet sahibi, dindar bir hanımdı. Mevlevî tarikatına mensup olduğu bilinen Mihrişah Vâlide Sultan, kendi döneminde Kasımpaşa Mevlevîhânesi’ni de tamir ettirmiştir.

Ömrünün son zamanlarını hastalıklarla geçiren hayırsever sultan, oğlu 3. Selim’in tahtta olduğu sırada, 4 Ekim 1805 tarihinde vefat etmiştir. Mihrişah Vâlide Sultan’ın naaşı kalabalık bir cemaatin iştirâkiyle, çok sevdiği Eyüp Sultan’a, kendi inşa ettirmiş olduğu türbeye defnedilmiştir.

Eyüp Sultan’da bulunan Mihrişah Vâlide Sultan vakfına ait imârette son devrin önemli şahsiyetlerinden Şule Yüksel Şenler, Bediüzzaman Said Nursî’nin talebesi Mehmed Nûri Güleç (Mehmed Fırıncı), Ahmet Kekeç, Yavuz Bahadıroğlu, Rasim Özdenören ve Alev Alatlı’nın kabirleri bulunmaktadır.

* * *

Onun ibret ve hayırlarla dolu hayatından öğreniyoruz ki, insanlar için makamlar ve mevkîler geçicidir. Bir zaman câriye olan, başka bir zaman saraylarda sultan olabilir. Ya da tam tersi… Mühim olan eldeki kâbiliyet, fırsat ve imkanların ne şekilde kullanıldığıdır. Eğer insan, Rabbinin rızâsını kazanmak ve âhiret yurduna “kalıcı yatırımlar yapmak” istiyorsa, elindeki az-çok bütün imkânlarını bu gaye uğruna seferber etmelidir. Allâh’ın rızâsını gözeterek ihlâs ve gayretle yapılan hiçbir hayır ve hizmet zâyî olmaz. Gerek Hak katında, gerekse halk nezdinde bu hayır ve hizmet sahipleri hep makbuldür. İsimleri hayırla yâd edilir. Eserleri ayakta kaldığı, hizmetleri devam ettiği müddetçe, vefat etseler de sevap kapıları açıktır.

Sadece geride kuru bir “nâm bırakmak” için değil, Allah rızâsını gözeterek kalıcı eserler bırakmak çok önemlidir. Zira “desinler diye” yapılan bütün hayır ve hizmetler, “içini kurdun kemirdiği”, ama dışarıdan bakıldığında gösterişli ağaçlar gibidir. Bir müddet ihtişamlı bir şekilde ayakta dursa da er geç yıkılıp kütük olmaya mahkûmdur. Ancak ihlas, bu ağaçları her dem yeşil tutan bir “gençlik iksiri” ve “hayat aşısı”dır. Rabbimiz, bize de böyle kalıcı sadaka-i câriye kapıları açsın. Âmîn.

* * *

İslâm’ın güzîde hanımlarından Mihrişah Vâlide Sultanımızı rahmetle yâd ediyor, makamlarının âlî olmasını niyaz ediyoruz. Ruhları için bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs-ı Şerîf okumanızı istirhâm ediyoruz.

İstifade Edilen Kaynaklar: Ahmet Şimşirgil, Vâlide Sultanlar ve Harem, İstanbul, 2017, 190-195; Fatma Bayraktar Karahan, İz Bırakanlar, Ankara, 2020, 120-122.

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 461

İslam ve İhsan

EN FİRASETLİ HANIMLAR

En Firasetli Hanımlar

CENNETİ KAZANAN HANIMLAR

Cenneti Kazanan Hanımlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.