Minimalizm Nedir?
Son yıllarda adını sıkça duyduğumuz sosyal ağlarda bahsi geçen "Minimalizm" akımı nedir?
Son yıllarda adını sıkça duyduğumuz sosyal ağlarda, videoların döndüğü bir akım “minimalizm”... Sözlük mânâsı: “En az ile yaşamak ve sâdelik”…
1960’lı yıllarda sanat alanında başlayan bu düşünce akımı, yaşadığımız hemen her alana girerek bir “hayat tarzı” olmuştur. Özellikle gençlerin ilgisini çeken minimalizm, bize ve kadîm kültürümüze hiç de yabancı olmayan bir düşünce ve hayat tarzıdır.
Konuyla ilgili araştırma yaparken gördüm ki, günümüz dünyasında oldukça ilgi gören ve benimsenen “Uzak Doğu” gelenek, kültür ve prensipleri; bizim tasavvufî terbiye sistemimizde zaten var olan unsurlardır.
İSRAF ETMEYİNİZ
Meselâ Allah Teâlâ; “…Yiyiniz, içiniz, lâkin israf etmeyiniz. Zira Allah israf edenleri sevmez.” (el-A‘râf, 31) buyuruyor.
Bu âyet-i kerîme istikâmetinde, israfın hayatın her alanında haram kılındığını bilmeyenimiz yoktur.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatını incelediğimizde; yeme, içme, ev eşyası ve şahsî eşyada en azı ile yetindiğini görüyoruz. Oysa dileseydi, O da pekâlâ zengin ve müreffeh bir hayat yaşayabilirdi.
Bir gün Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yüzünde, üzerinde uyuduğu hasırın izini gören Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- çok üzülmüştü. Kayserler, Kisrâlar lüks içinde, konforlu yataklarda yatarken Allâh’ın Habîbi’nin bu hâli, ona derinden tesir etmişti. Peygamber Efendimiz, onu tesellî ederken kendisine şöyle bir bakış açısı öğretti:
“-Ey Ömer, üzülme! Dünya onu sevenlerin, âhiret ise bizim olsun. Bu bize yetmez mi?” (Bkz. Müslim, Talâk, 31; Buhârî, Nikâh, 83)
Ashâb-ı kirâm ve Allah dostu kimseler, dünyayı geçici konaklanan bir han, âhireti ebedî yurt olarak görüp sâde ve mütevâzı yaşadılar. Ebedî yurtlarına yatırım yaparak dünya metâına değer vermediler.
MİNİMALİZMİN DE KURALLARINDAN BİRİ OLAN “ŞÜKÜR”
Minimalizmin de kurallarından biri olan “şükür etmeyi”, asırlar öncesinden mü’minlere öğreten Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e binlerce kez salât ü selâm olsun.
Yarattıkları içinde en şereflisi olan insana, Allah Teâlâ’nın; “O göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütuf olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (el-Câsiye, 13) hitâbının muhâtabı mü’minler değil midir?
Dînimizde ve kültürümüzde zaten var olan güzellikleri görmezden gelerek, Batı’dan veya Uzak Doğu’dan bir şeyler öğrenince ona dört elle sarılmayı bir türlü anlayamıyorum. Bu nasıl bir kendinden utanma ve aşağılık duygusudur?
Müslüman-Türk geleneklerimize baktığımızda, gösterişten uzak, sâde bir hayat tarzı dikkatimizi çeker. Yörüklükten yerleşik hayata geçen atalarımız, inançları gereği sâde bir hayat yaşamayı tercih etmişlerdir.
Burada şöyle bir düşünce gelebilir zihinlerimize… O zamanın sosyo-ekonomik şartları bunu gerektiriyordu. Sanayileşme yoktu, kıtlık ve yokluk vardı. Bundan dolayı sâde yaşamak zorundaydılar.
Evet, o zamanki hayat standartları günümüze göre oldukça düşüktü. O zamanları yaşayan, hâtıraları hâlâ canlı bir hanımla bu konuyla ilgili muhabbet ederiz zaman zaman...
Bu hanımefendi şöyle anlatır, o zamanları:
“-Çokça yokluk, kıtlık gördüm, ama bana hiç zor gelmedi o günler... Çalıştık, çabaladık, bulduğumuzda şükrettik, bulamadığımız gün sabrettik. O günler çok güzeldi. Şimdi bile hep rüyalarıma giriyor o zamanlar… İmkân olsa da o günler tekrar geri gelse diye düşünürüm zaman zaman…”
Yakın tarihimizdeki büyüklerimiz, nine ve dedelerimiz de minimalizmi, yani sâde yaşamayı, tam mânâsıyla yaşamış ve “böyle de yaşanabildiğini” günümüz insanına canlı bir misal olarak göstermişlerdir.
Sanayi devrimi ile başlayan süreçte, kapitalist düşünce dünyayı sarmış ve insanı âdeta köleleştirmiştir. Daha çok kazanma hırsı, daha çok üretme ve tüketme çılgınlığı, “daha iyisi” ve “daha kalitelisi olsun” düşüncesi dünya çağında kitleleri şekillendirmiştir. Bunun neticesinde fertlerde ve toplumda genel bir tatminsizlik, mutsuzluk ne huzursuzluk hâli meydana gelmektedir.
Oysa daha az eşya ile de gayet mutlu yaşanabilir. İnsan eşyanın değil, eşya insanın hizmetinde olmalıdır. Medya eliyle tezgahlanan reklamlar, insanımızı “daha çok tüketmeye” yöneltmekte… Ve maalesef daha çok hanımlar, bu tuzaklara düşerek huzur ve mutluluğu yeni trend kıyafetler ve ev eşyalarında aramaktalar.
SEYAHAT EDİNİZ, SEYAHATTE SIHHAT VARDIR
Hâlbuki fertler, ihtiyacı (hattâ zarurî ihtiyacı) ölçüsünde alışveriş yapsa, her yıl hatırı sayılır bir meblağ tasarruf edilebilir. Bu birikimle istediğimiz tatili yapabilir, görmek istediğimiz farklı mekânlara gidebilir, bir türlü imkân bulamadığımız nice hayırlı işlere ve infâka bütçe bulabiliriz. Bütün bunlar insana iç huzuru ve sağlık kazandırır. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Seyahat ediniz, seyahatte sıhhat vardır.” buyurmaktadır.
Elbette bu “sıhhat veren” seyahat, beş yıldızlı otellerde, açık büfe kahvaltı ve yemeklerle mideyi ve bütçeyi alt üst eden seyahatler değil…
“Sevdiklerinizden infâk etmedikçe, birre (hayrın kemâline) eremezsiniz…” (Âl-i İmrân, 92) ilâhî uyarısınca, gücümüz nisbetinde infâk ederek “âhiret bankası”na yatırım yapmak da önemli bir seçenektir. Allâh’ın verdiği nîmetleri, yine O’nun rızâsı için ihtiyaç sahiplerine vermek ve vermenin tadına varmak, büyük bir mutluluktur.
Bendeniz, minimalizme, “sâde hayat” diyerek konuya devam etmek istiyorum. Sâde hayat, mü’min için aynı zamanda bir Sünnet-i Seniyye’dir de…
Sade hayat, sadece eşya ile ilgili değildir tabi... Hayatımızın içindeki bütün fazlalıklardan kurtulmaktır, aynı zamanda.
Bizi üzen, yanlışlara sevk eden, inciten ve yanındayken mânen ve rûhen huzur bulamadığımız kişileri hayatımızdan çıkarmaktır meselâ…
Gereksiz ve boş yere konuşmaktan kaçınmak da bir başka kâidedir. “Ya hayır söyle ya da sus!”[1] hadîs-i şerîfi bu konuyu ne güzel hulâsa ediyor.
Yine atalarımız boşuna söylememiş; “Söz gümüş ise, sükût altındır.” diye...
Zamanı iyi kullanmak da sâde hayatın kurallarından en önemlisi belki… Zira belirli bir müddet yaşayacağımız ömrü heder etmek, bu dünyada yapacağımız en büyük yanlış olacaktır. Bize verilmiş olan ömür sermayesini en iyi şekilde yönetebilirsek iki cihan saâdetine ulaşabilmek mümkün.
“Vaktin nakitten daha değerli olduğu” şuuruyla hareket etmek, zamanı iyi kullanmak; şahsî tekâmülümüz için de gereklidir.
Efendim, sâde yaşamaya karar verenler için minik bir uyarı, kabul buyurursanız: Bütçenizi sarsan ve israf boyutundaki harcamalardan kaçınmak için alışverişe çıkmadan önce ihtiyaç listesi oluşturmalı… Gardırop dolusu kıyafetlerimiz, odalar dolusu ev eşyamız varken yenisini almanın israf olacağını ve yaşama alanımızı daraltacağını unutmamalı. Fazlalıkları (temiz, kullanılabilir) kıyafet ve eşyaları ihtiyaç sahiplerine ulaştırma gayretinde olunmalıdır.
Dünya ülkeleri arasında Japonya minimalist hayatın günümüzdeki öncüsüdür. Japonlar oldukça küçük dairelerde, çok az yer kaplayan, az eşya ile yaşamaktadırlar. Lüzumu kadar olan ev eşyası ve kıyafetler, insanın hizmetindedir aslında... Fazlası ise gerçekten bir yüktür. İnsanı maddî-mânevî yoran bir yük!
Sâde döşenmiş bir ev, sâde hayat ve sadece insan! Sâde döşenmiş bir ev, içinde yaşayanlara huzur verir. Huzurlu insan, dilinde şükür, kalbinde sevgi olandır.
Ve... İnsan, sağlığa-varlığa şükreden, zorluk ve iptilâlar karşısında sabreden en şerefli varlıktır, vesselâm...
Sabır, şükür ve duâ ile kalın, efendim...
Dipnot: 1) Hâkim, IV, 319/7774.
Kaynak: Melek Engin Aktemur, Altınoluk Dergisi, Aralık 2022, Sayı: 442