Misafir Böyle Ağırlanır
Devletin vazifesini lâyıkıyla yaptığı ve milletin refah ve saâdet içinde yüzdüğü devirlerde bile ihtiyaçlarını karşılamaktan âciz kalan kimselerin dâimâ mevcut olabileceği ve böylelerinin o şartlarda da himâye edilmeleri gereği inkâr olunamaz.
Osmanlı devletinin zirvede bulunduğu bir zamanda sadrâzamlık yapan ve Sırp kökenli olmasına rağmen, samîmî bir mümin ve başarılı bir devlet adamı olan Sokullu Mehmed Paşa’nın vakıf tesis etmekteki hassâsiyeti, buna misâl gösterilebilir. Gerçekten o büyük insan, câmi, medrese, çeşme vb. hayır eserleri vücûda getirmiş ve bunları vakıf sûretinde ebedîleştirmiştir. Onun bir vakfiyesine atfen Evliyâ Çelebi’nin verdiği şu mâlumat ne kadar ibretlidir:
“…Eğer gece yarısı taşradan misâfir gelirse kapıyı açıp içeri alalar. Hazırda bulunandan yemek ikrâm edeler. Fakat cihan yıkılsa hiçbir kimseyi yola revân olmak üzere dışarı bırakmayalar, mutlaka gecelik istirahatini sağlayalar.
Sabahleyin ayrılma vakti geldiğinde de hancılar tellâllar gibi:
«–Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, atınız ve elbiseleriniz tamam mıdır, bir ihtiyacınız var mıdır?» diye nidâda bulunalar. Misâfirler hep birden:
«–Tamamdır. Allâh Teâlâ, hayır sâhibine rahmet eyleye!» dediklerinde, kapıcılar şafak vaktinde kapıların iki kanadını açarak:
«–Dikkat edin! Dalgın gitmeyin! Tanımadığınız kimseleri arkadaş edinmeyin! Yürüyün, Allâh kolay getire!..» diye duâ ve nasîhat ile uğurlayalar.”
Nakîbü’l-Eşrâf Esad Efendi’nin vakfiyesinden alınmış şu satırlar da, bir müminin rûhî derinliğini göstermektedir:
“…Herkesin gözü önünde olmayan izbelerde yaşayan, son derece yaşlı ve fakir kimselere veya bir hastalık sebebiyle iş yapmaya kudreti olmayan âcizlere odun, kömür ve diğer ihtiyaç maddeleri tedârik edile! Kimsesiz ve yoksul kız çocuklarından evlenme çağına gelenlerin de çeyizleri alına!..”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Vakıf İnfak Hizmet, Erkam Yayınları, 2013, İstanbul