Misafire İkram Bir Medeniyet Mirası
Kur’ân-ı Kerîm’de yolda kalmışlara ve yolculara yardımcı olunması, Rabbimizin sık sık dikkat çektiği hayırlardandır. Ecdâdımız bu mesajı doğru anlamış ve bu uğurda nice müesseseler oluşturmuştur. Yolculuk, bir anlamda gurbette garip olmaktır. Mahzunlaşmaktır. Mahzunun yanında olmak ise her zaman büyük bir hayırdır.
Evliyâ Çelebi’nin Sokullu Mehmed Paşa vakfiyesindeki misâfirhâne ile alâkalı vermiş olduğu şu mâlumat ne kadar güzeldir:
“Eğer gece yarısı taşradan misâfir gelirse, kapıyı açıp içeri alalar. Hazırda bulunandan yemek ikrâm edeler. Fakat cihan yıkılsa, geceleyin içerden dışarıya bir kimse bırakmayalar.
Sabahleyin ayrılma vakti geldiğinde de hancılar tellâllar gibi:
“Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, atınız ve elbiseleriniz tamam mıdır, bir ihtiyacınız var mıdır?” diye nidâda bulunalar. Misâfirler hep birden:
“Tamamdır. Allâh Teâlâ, hayır sahibine rahmet eyleye!” dediklerinde, kapıcılar şafak vaktinde kapıların iki kanadını açarak:
“Gâfil gitmeyin! Dikkat edin, bisâtınızı kaybetmeyin! Tanımadığınız kimseleri arkadaş edinmeyin! Yürüyün, Allâh kolay getire!” diye duâ ve nasîhat ile uğurlayalar.”[1]
[1] Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyet ve Müesseseleriyle Osmanlı, s. 510.
Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları