Mizah Sünnettir
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) «Ben mizah yaparım, ancak dâimâ doğruyu söylerim!» buyuruyor. Şakalaşmak, latîfe yapmak sünnettir, fakat gönül kırmadan, bilâkis gönül alarak yapıldığında.
Bir kişi Süfyân bin Uyeyne Hazretleri’ne (v. 198 h.):
“–Mizah ayıp bir şey midir?” diye sorunca o şöyle cevap vermiştir:
“–Ne ayıbı, bilâkis sünnettir. Çünkü Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
«–Ben mizah yaparım, ancak dâimâ doğruyu söylerim!» buyurmuştur.” (Nüveyrî, Nihâyetü’l-Ereb fî Fünûni’l-Edeb, Kahire tsz. IV, 2)
Yani şakalaşmak, latîfe yapmak sünnettir, fakat gönül kırmadan, bilâkis gönül alarak yapılmalıdır.
İbn-i Kayyım el-Cevziyye (v. 751 h.):
“–Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şakalaşır ve şakalarında sadece doğruyu söylerdi. Kinâyeli konuşur, bu sözünde de yine yalnız hakikati söylerdi.” demiştir. (İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdü’l-Meâd, I, 58)
Peygamber Efendimiz’in ashâbı, heyecanlı, hareketli ve neşeli insanlardı. Nerede nasıl hareket edeceklerini çok iyi bilirlerdi. Gerektiğinde nükteli konuşurlar ve şaka yaparlar, gerektiğinde ise ciddîleşirlerdi. Îtidâl üzere dengeli bir hayat yaşar, aşırılıklardan sakınırlardı.
Bekir bin Abdullah şöyle der:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ashâbı şakalaşırlar, birbirlerine karpuz ile şaka yaparlardı. Ancak mühim işler çıktığında ciddîleşir ve işe dört elle sarılırlardı.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 266)
Ebû Seleme bin Abdurrahman da ashâbın hâlini şöyle tasvîr eder:
“Allah Rasûlü’nün ashâbı çekingen ve uyuşuk değillerdi. Meclislerinde şiir okur ve Câhiliye devrindeki hâllerinden bahsederlerdi. Fakat onlardan biri Allâh’ın dîni husûsunda bir vazîfeyle karşı karşıya kaldığında, âdeta gözleri dışarı fırlayarak mecnûna dönerdi (yani o işi son derece ciddiye alır ve dört elle sarılırdı).” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 555)
EVİNDE ONDAN DAHA HOŞ SOHBET BİRİNİ GÖRMEDİM
Sâbit bin Ubeyd de şöyle der:
“İnsanlarla oturduğu zaman Zeyd bin Sâbit’ten daha vakarlısını, evinde de ondan daha hoşsohbet birini görmedim.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 286)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, çok hızlı ve kısa namaz kılan bir bedevînin namazdan sonra yaptığı duasında:
“–Yâ Rabbî, beni cennette hûrilerle evlendir!” dediğini işitince:
“–Bre adam, ücreti az ödedin, karşılığını çok istiyorsun!” diye latîfe yaptı. (Nüveyrî, Nihâyetü’l-Ereb, IV, 3)
Ebû Bekir es-Sakafî’nin bildirdiğine göre sahâbîler biraz Kur’ân biraz da şiir okurlardı. (Kettânî, et-Terâtib, II, 236)
İbn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ- talebeleriyle birlikte oturduğunda onlara bir müddet hadîs-i şerîf nakleder, sonra da:
“–İştahımızı açın! Yani latîfe yapın, şiir okuyun, muhakkak ki rûh da, bedenlerin usanması gibi usanır.” der ve Arapların darb-ı mesellerini anlatmaya başlardı. Sonra yine derse döner ve bunu ihtiyaç duydukça defalarca tekrarlardı. (Kettânî, et-Terâtib, II, 237)
Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh-, bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi. Bir gün hanımı kendisine:
“–İnsanların seni ayıplamasından korkuyorum!” dedi. O ise:
“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir söz söylerken muhakkak tebessüm ederdi.” cevâbını verdi. (Ahmed, V, 198, 199)
NEŞELİ VE ŞAKACI TABİİN
Tabiînden Abdullah bin Muhammed son derece neşeli ve şakacı bir karaktere sahipti. Hatta ölüm döşeğindeki halası Hazret-i Âişe’ye dahî şaka yapmıştı. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- hastalanmış yatıyorken, Abdullah onu ziyaret etmiş ve:
“–Anneciğim! Sana kurban olayım, kendini nasıl hissediyorsun?” diye sormuştu. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-:
“–Vallâhi bu ölüm derdidir.” deyince Abdullah:
“–Öyleyse mühim bir şey değil!” diye şaka yaptı. Onun bu durumda dahî şaka yaptığını gören Hazret-i Aişe -radıyallâhu anhâ-:
“–Sen hiçbir zaman bu huyundan vazgeçmeyeceksin!” dedi. (İbn-i Sa‘d, VIII, 76)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları
YORUMLAR