Modern Çağın İnanç Sorunları
Modern çağın veya insanın inanç sorunları nelerdir? Mehmet Lütfi Arslan, modern cahiliyenin üç virüsünü yazdı...
Modern cahiliye bir çürüme iklimidir. Bu iklimi oluşturan başlıca üç virüs var.
MODERN ÇAĞIN İNANÇ SORUNLARI
- Apateizm
Birinci virüs apateizm virüsüdür. Apateizm, dine ve dinin gündeme getirdiği meselelere ilgisizlik anlamına gelir. Modern insan inancı önemsemiyor. Kendisini deizm ve ateizm gibi yaftalar arkasına saklayanların büyük çoğunluğu aslında apateisttir. Apateist, inancı umursamayan bir tiptir; ne tartışmak, ne düşünmek ister. İnançla ilgili tezlerin ispatının ya da reddinin kendisine bir faydası olmadığı iddiasındadır. Hayatını bu tür konuların gölgesi olmaksızın yaşamak isteyen apateist bu pasif tutumuyla, deist ya da ateistten daha acınacak bir yerdedir.
- Hedonizm
Modern cahiliyenin en etkin ikinci virüsü hedonizmdir. Haz düşkünlüğü diye ifade edilebilecek bu virüs hazzı hayatın temel amacı olarak görür. İnsana dair her şeyin daha çok keyif almak üzerine kurgulanması gerektiğine inanır. Hedonist, hazzını olabildiğince artırmaya, acıdan ise mümkün olduğu kadar kaçmaya çalışır. İçinden geldiği gibi yaşamak ister, içgüdülerine mani olmayı reddeder. Günümüzde her şeyi keyif kavramı ile değerlendirmek ve herhangi bir iş, ilişki ya da durumdan memnuniyeti keyif alıp almamaya bağlamak bu virüsün en bariz tahribatıdır.
- Paraizm
Üçüncü virüs paraizm ya da paracılıktır. Şüphesiz para her devirde insanın en büyük imtihanı olmuştur. Bu devri farklı kılan maddi ya da manevi her türlü ilişki, değer ya da varlığın satın alınabileceğine dair inançla beraber zenginliğin tek gaye-i hayal olarak zirvede yalnızlaşmasıdır. Köşeyi dönmek ya da parayı bulmak bütün değer ölçülerinin üstüne çıkmıştır. Eşyanın çeşitliliğine dair ortak bir ölçü biriminin insanın ve değerlerin çeşitliliğini de belirleyen bir yere gelmesi korkutucudur. Paraizm virüsü, mutluluk, fazilet, itibar gibi kavramların ölçüsü olmakla kalmamış, zamanı, mekânı, insanı, hâsılı her şeyi kendi cinsinden ederlerle ifade edecek derecede yıkıcı bir tesir ortaya çıkarmıştır.
Modern cahiliyenin üç virüsünün ortak özelliği, herhangi birisinin girdiği bir bünyede hemen diğerlerinin de baş göstermesidir. Bunlar birlikte yaşamayı severler. Birisi bir zihinde ya da kalpte baş göstermeye görsün, diğer ikisi de hemen sökün eder. İnancı umursamama virüsü ile malul olanın hazzı temel gaye haline getirme virüsü ile buluşması kaçınılmazdır, diğer türlü yaşayamayacaktır. İnancın teklif ettiği esas mutluluğu göz ardı eden, meşru olsun olmasın dünyevi nimetlerin mutluluğunu tercih etmiş demektir. Hazzın ve keyif almanın esas olduğu bir hayatta bunu sağlayabilecek araç para olduğu için üçüncü virüsün de belirmesi kaçınılmazdır. Para böyle bir bünye için tek ölçü haline gelecektir. Üç virüsün ortaklaşa yaptığı tahribat adına dünyacı diyebileceğimiz nevi şahsına münhasır bir tip doğurur. Dünyacılık, modern cahiliyenin insana biçtiği modelin adıdır.
Dünyacılık; dini değerleri umursamamak, hazzının peşinden gitmek ve konforu temin edecek araç olan parayı kutsamakla malul olmak demektir. Dünyacılık hastalığının şifası Allah katındaki tek din olan İslam'dadır. Modern cahiliye virüsleri sadece insanları değil insan eliyle oluşturulan bütün ideoloji, inanç ve hayat tarzlarını da hasta etmiştir. Kimi ideoloji maneviyatı boşlamış, kimisi hazza mağlup olmuş, kimisi de paraya teslim olmuştur. Bu virüslere karşı koyabilecek bir zindelik ve dirilik ancak İslam’dadır, çünkü bu din ilahi koruma altındadır. O, Rabbimizin hakkımızdaki muradı, rızası ve üzerimizdeki en büyük nimetidir.
İslâm, bilerek ve samimiyetle Allah’a teslim olmaktır. Teslim olmak, selamete ermek, kurtulmaktır. Selamet, dünyada ne yapacağını bilmek, nefesi neresi için harcayacağını keşfetmek demektir. Teslim olmak, dünyadan elini eteğini çekmek anlamına gelmez. Nimetler bizim içindir. Dünya ömür sermayemizi değerlendirmek için en kıymetli fırsattır. Burada ebedi hayatı kazanmak, burada ermemiz gereken olgunluğa ermek zorundayız. Hepimiz kızgın güneş altında sermayesi eriyen buz satıcılarına benziyoruz. Sermayemizi, elden çıkmadan, en değerli baha ile değiş tokuş yapmamız gerekiyor. O baha, ebedi mutluluktur.
Modern cahiliye virüslerinin panzehri İslam, bizden Allah’a teslimiyet istiyor. Teslimiyet, neyin öncelikli olması gerektiği noktasında hükmü Allah'a bırakmaktır. Allah’ın hakkımızdaki muradı, “üzerinize tamamladığım nimetim” diye ifade ettiği dinimizdir. Müslüman olmak, Allah’ın hakkımızdaki muradı İslam’ı hayatın ana mihveri yaparak ufkunda iman ve ihsan menzilleri olan bir kemâlât yolculuğuna çıkmak demektir. Nasıl kâr peşindeki tüccar sürekli fırsat ararsa Müslüman da nasıl kurtulacağının, imanın tadını nasıl alacağının, yaptıklarını ile Allah’ın rızasına nasıl ereceğinin derdi ile yaşar. Bu bize Kur’an’da da işaret edilen bir kemâlât arayışıdır: “Teslimiyet gösterenler, doğru yolu arayıp bulanlardır.” (Cin, 14)
Doğru yolu aramak, İslam’dan ihsana doğru hiç bitmeyecek bir olgunluk yolculuğuna çıkmak demektir. Meşhur Cibril hadisinde bu yolculuğun üç menzili İslam, iman ve ihsan olarak ifade edilmiştir. İslam, giriş kapısıdır. İman, inancın kalbe işlemesi, ihsan maiyet şuuru ile yaşamaktır. İslam’dan ihsana doğru gidişte üç menzil de kendi içinde bir mükemmellik çabası ile temayüz eder. İslam’a teslim olan sürekli bir rüşd arayışı içinde iken imanın kalbine işlediklerine gösterilen hedef sâlih ameldir. Kur’an’da iman etmenin birçok yerde sâlih amel ile birlikte zikredilmesi imanın hayata müdahil olması gereken bir boyutu olduğunu gösterir. Bu, aktif iyilik hâlidir. Aktif iyilik, iyiliğin değişen ve dönüştüren bir cazibe unsuru olmasına çalışmaktır.
İslam, olgunluğun arayışı; iman, olgunluğun hayata yansıması; ihsan ise ortaya çıkan bu yansımanın ilâhî bir boyuta taşınmasıdır. İhsan kıvamında iş yapanlar, yeryüzünde Allah’ın razı olduğu bir düzenin tesisine muvaffak olacaklardır. Bu arza vâris olmaktır. Allah’ın güzel olduğu ve bizi her an gördüğü şuuru, hem güzel hem faydalı hem de bereketli işlerin vesilesidir. Olgunluk arayışı ile başlayan yolculuk, olgunluğu hayata taşımakla kalmaz, olgunluğun dağdan taşa, bitkiden hayvana, insandan gelecek nesillere kadar herkese ve her şeye fayda vermesini temin eder. Halifelik sırrına yakışır bu tesir modern cahiliyenin nemelazımcı, hazcı ve paracı illetinin şifasıdır. Kendisini tek karar mercii görme çılgınlığı ile zıvanadan çıkmış insanlığın tekrar fıtrat ayarlarına dönmek için İslam’dan ihsana uzanan yoldaki seyirden başka çaresi yoktur.
BİR AYET BİNBİR DERS
“İçimizde, (Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır. Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.” (Cin, 14-15)
Abdullah b. Abbas’tan nakledildiğin göre vahiy inmeye başladıktan sonra şeytanların ve cinlerin gökten haber almalarının önü kesildi. Buna yeltenenler alevlerle engellenince ne olduğunu anlamak için dört bir tarafa dağıldılar. Bir kısmı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Nahle mevkiinde sabah namazını kıldırırken okuduğu Kur’an’ı dinledi ve haber almalarını engelleyen şeyin ne olduğunu anlayarak geri döndüler.
Cinler duydukları Kur’an’a hayran kalmış ve onu her hususta doğru yolu gösteren; itikatta, amelde, ahlâkta doğru olanı öğreten bir kitap olarak görmüşlerdi. Cin Suresi’nin ilk 15 ayeti onların insanlara da ilham kaynağı olacak beyanlarını konu edinir. Yukarıda geçen son iki âyet Allah’a teslimiyet yolunu seçenlerle doğru yolu terk eden zâlimler arasında bir kıyas yapar. Teslimiyet yolunu seçenleri, doğru yolu arayanlar olarak ifade eden âyet Hak yoldan sapanların ise ateşe odun olacaklarını haber verir.
Teslimiyet göstermek, bir rüşd ya da olgunluk ve doğruluk yolculuğuna çıkmak demektir. Müslüman olmak, bizatihi doğruya ulaştıran Kur’an’la ve Kur’an’ı bize getiren Rasûlullah Efendimizle buluşmak demektir. Müslüman, Kur’an’a ve Sünnet’e teslim olarak doğruluğun ve olgunluğun yoluna girmiştir. Artık o behemehâl terfi edecek, güzel insan ve kul olma yolunda mesafe kat edecektir. Teslim olamayıp hak yoldan sapanların ise varacakları yer ateştir.
Müslümanlık Allah’ın razı olduğu bir olgunluğa doğru seyirdir. İslam, Elmalılı Hamdi Yazır Merhum’un ifadesi ile “rüşd ü savab-olgunluk ve doğruluk” yoludur. Bunu ancak akleden kalp arayıp bulur. Ayette arayıp bulmak mânâsında kullanılan “taharrav” kelimesi Rasûlullah Efendimiz’in vahiy öncesi arayışının merkezi olan Hira ile akraba bir kelimedir. Buradan taharrisi olana Allah’ın bir Hira bahşedeceği neticesini çıkarabiliriz. Doğruyu, iyiyi ve güzeli taharri gayretinde olana Allah muhakkak gayretlerinin neticesini göreceği bir Hira verecektir. Hira kimisi için uzlet, kimisi için sâlih ve sadıklarla maiyet, kimisi için Allah yolunda gayret olabilir. Hira’sı verilenin menzil-i maksudu belli olmuştur. O, İslam’la bir rüşd yolculuğuna çıkacak, amel-i salihlerle imanın tadını tadacak ve nihayet ihsan kıvamında bir hayatla Allah’ın sevdiği muhsinlerden olacaktır.
Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 452