Modern Cahiliye
Peygamberimizin (s.a.s.) İslam’a davetine müşrikler neden karşı çıkmıştır? Modern cahiliyenin temelinde ne var? Modern cahiliyede zenginlik ve modern cahiliyeden kurtulmanın yolu.
Cahiliye karanlığı iktisadi bir sömürü düzeniydi. Düzenin merkezi Mekke, eskiden beri bilinen bir pazardı. Dönemin iki süper gücü, İran ile Bizans arasındaki çekişme bu pazarı öne çıkartmış, Mekke tüccarları yürüttükleri denge siyaseti ile şehirlerinin cazibesini artırmışlardı. Kısa zamanda meyvesini veren bu siyaset Mekke’nin önde gelenlerini Bizans ve İran despotları gibi hayat süren zenginlere dönüştürdü. İktisadi ilişkiler ağının bozulmamasına çok özen gösteren bu zenginler konumlarını asabiyet ve kutsalın istismarı ile muhafaza çabasına girdiler.
CAHİLİYE HAMİYETİ
Dar manada ırkçılık diye ifade edilebilecek asabiyet, aralarında kan bağı bulunan insanlar arasındaki birlik ve dayanışma ruhuydu. Kur’an’ımızın “cahiliye hamiyeti” diye yerdiği bu tavır kişinin zalim de olsa soydaşına yardım etmesi esasına dayanıyordu. Asabiyet, Mekke iktisadi sömürü düzeninde, Mekkeli üst kimliğinin çıkarını savunmaktı. Mekke mensubiyeti, menfaatler söz konusu olduğunda diğer bütün bağları ikinci plana itebiliyordu. Mekkeliler aralarındaki çekişmeleri anlaşmalar (hilf) ya da haram aylar gibi uygulamalarla bir tarafa bırakmayı biliyor ve ticari imtiyazlarına halel getirmiyorlardı.
Cahiliye her şeyi ticarete tahvil edecek bir zihniyetin adıydı. İnsana ait her şey ticaretin konusu olabilirdi. Önemli olan buna talip olanın kimliği ve gözden çıkarmaya razı olduğu miktardı. Ticari çıkar adına her şey istismar edilebilirdi. İstismarın en başında ise kutsalın istismarı geliyordu. Mekkeliler, Allah ile aracılık yaptıklarını düşündüklerini putları ticaretlerinin bir aracına dönüştürmüşlerdi. Kâbe’deki putlarla hem diğer kabileler nezdinde itibar kazanıyor hem de ticari cazibelerini artırıyorlardı. Kutsalı tahrif ve tağyir ederek ya da yeni kutsallar ihdas ederek ticaret yapmak bir cahiliye siyasetiydi.
Cahiliyenin iktisadi sömürüsünde şairler önemli bir role sahipti. Şair dönemin medyası olarak menfaati karşılığında gücü elinde tutanların sözcülüğünü yapıyordu. Şair etkiliydi, çünkü cahiliye insanı sözün güzeline meftundu; dahası şairin sıradan olmadığına ve gelecekten haber aldığına inanırdı. Ragıp el-Isfahani’ye göre cahiliye sadece “nefsin bilgiden yoksun olması” değil, aynı zamanda “bir konuda doğru olanın tersine inanma” ve “bir konuda yapılması gerekenin tersini yapma” anlamlarına gelir. İşte şair, doğru olanın tersini pırıltılı ve ışıltılı hale getiren bir vazifeliydi. Yeni tabirlerle o, “manipülasyon ve dezenformasyon” ustasıydı.
MÜŞRİKLERİN İSLAM’A KARŞI ÇIKIŞ SEBEPLERİ
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in daveti cahiliyenin iktisadi sömürü düzenine açık bir tehditti. Bunu ilk anlayanlar Mekkeli zenginler oldu. Onlar sahibi ile köle arasındaki farkı kaldıran, insanın ve kutsalın istismarına dur diyen İslam’ın aslında kendi sonlarını getireceğini gördüler. Asabiyet yerini kardeşliğe bırakacak, böylece bütün Araplar tarafından kabul edilen ve bir tür ticari markaya dönüşmüş üst kimliğin kıymeti kalmayacaktı. Neyin ve kimin mukaddes olduğunu Allah’ın tayin ve tarif etmesi insanın ve kutsalın istismarına son verecekti. Nihayet vadilerde boş boş dolaşan ve yapmadıkları şeyleri söyleyen şairin sesi kısılıp, içinde hiçbir şüphe olmayan Kur’an’ın sedası yükselince asılsız haberlerle istedikleri psikolojik zemini oluşturma şansı ellerinden gidecekti. Nitekim öyle oldu.
Cahiliye geçmişte kalmış bir dönem değil, insanların tercihleri doğrultusunda hortlayabilecek bir zihniyettir. Temelinde çıkar ve menfaat olan bu zihniyet insana ait her şeyi ve özellikle de kutsalı istismar eder. İnsanın insanı sömürdüğü, adaletin geri bırakıldığı ve sadece menfaatin ölçü olduğu bir toplum cahiliyede yaşıyor demektir. Bugün ekonomik çıkarların herkesi ve her şeyi zıvanasından çıkardığı dünya modern bir cahiliye yaşamaktadır. Modern cahiliye, tıpkı Mekke cahiliyesi gibi, aynı zihniyetle malul, “doğru olanın tersine inanma” ve “yapılması gerekenin tersini yapma” serkeşliğidir. Her şeyi alım ve satıma konu edebilen, dahası değeri bu alım satıma göre belirleyen cahiliye mevcut adaletsizlik ve zulmün kaynağıdır.
MODERN CAHİLİYENİN TEMELİNDE NE VAR?
Modern cahiliyenin temelinde de öncekinde olduğu gibi asabiyet ve istismar vardır. Modern asabiyet, belli bir gelir seviyesine erişen ve fakat Allah, Peygamber ve Kitab’ı yok sayan azgın bir azınlığın kendi içinde oluşturduğu bir statü bağlılığıdır. Ne ülke, ne soy ne de herhangi bir değer tanıyan varlıklı üst kimliğinde buluşanlar konumlarını muhafaza için dünyayı ateşe vermekten imtina etmezler. En üstteki yüzde birin bütün servetin yüzde 38'ini; en alttaki yüzde ellinin ise bu birikimin sadece yüzde 2'sini aldığı bu azınlığın dünyasında tek önemli değer mevcut konumu ya da imtiyazı muhafazadır.
Modern cahiliyenin asabiyeti bir imtiyazlılar ittifakıdır. İttifakın sürdürülebilmesi doğru, güzel ve iyinin tahrifi ile ortaya çıkacak istismara bağlıdır. Medya ve hususiyle sosyal medya bu istismarın aracılığını yapar. Dünün Mekke zenginleri çıkarları için nasıl herkesi ve her şeyi istismar etmekten çekinmemişse, bugünün azgın azınlığı da kendi iktidarının devamı için aynı yöntemleri kullanmaya devam etmektedir. Zihinlere zerk edilen modern safsatalar, sürü olarak görülen ve güdülmesi gereken kitleleri “doğru olanın tersine inanma” ve “yapılması gerekenin tersini yapma” serkeşliğine sürüklemektedir.
MODERN CAHİLİYEDEN KURTULMANIN YOLU
Modern cahiliyeden kurtulmanın yolu bellidir. Böyle bir derdi olan herkes, hakikatin ve necatın adresi Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa’nın dizinin dibine oturmak zorundadır. O’nun sadece Allah’a kulluğa ve herkesi tarağın dişleri gibi eşit görmeye çağıran daveti insanları insanlara kulluktan kurtaracak yegâne sestir. Nimette de afette de dilinden düşmeyen: “Allahım esas hayat ahiret hayatıdır” duası modern cahiliyenin panzehridir. Bugünün insanı ekonomik çıkar ve menfaat virüsü ile maluldür. Daha iyi, daha konforlu ve daha lüks yaşamak amacı insanı çürüten bir prangaya dönüşmüştür. Dünya bir zihniyet değişimine muhtaçtır. Bize lazım olan refah değil, felahtır. Refah bu dünya ile sınırlıdır, felah ise her iki dünya saadetini içeren hakiki kurtuluştur.
Ahmed İbni Hanbel’in Kitabü'z-Zühd’ünde geçen şu hadise Peygamberimiz Efendimizin modern cahiliyeye karşı derman olacak tavrına bir misal olarak kâfidir: “Said b. Eymen şöyle anlatıyor: “Rasûlullah ashâbı ile sohbet ediyordu. Fakir bir zât çıkageldi ve zengin bir adamın yanına çömeliverdi. Zengin olan âdeta elbiselerini toplayıp öbüründen kaçınır gibi bir rahatsızlık sergiledi. Bu tavır Rasûlullah’ın yüzünün değişmesine sebep oldu ve ona şöyle çıkıştı: “Ey falan! Zenginliğinin ona kaçmasından mı, yoksa onun fakirliğinin sana bulaşmasından mı endişelendin?” Adamın: ‘Zenginliğin zararı mı var ki, ey Allah’ın Rasûlü?’ demesi üzerine Rasûlullah: ‘Evet ya! Zenginliğin seni ateşe çağırırken, fakirliği onu cennete çağırıyor’ dedi. Adam bunun üzerine: ‘Peki öyleyse beni ondan ne kurtarır?’ diye sordu. Rasûlullah: ‘Onun başını sıvazlayıp gönlünü alman’ cevabını verdi. Adamın ‘Öyleyse derhal yapayım' demesine mukabil diğeri: ‘Hayır hayır, benim buna ihtiyacım yok’ diye söylendi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: ‘Kardeşin için bağışlanmasını dile ve ona dua et!’ buyurdu.”
MODERN CAHİLİYEDE ZENGİNLİK
Zengin olmak suç değildir; hatta hayır ve infak ile şükrü ifa edilen zenginlik, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ifadesiyle nimettir. Ne var ki modern cahiliyede zenginlik, azgın bir azınlığın statü asabiyetine dönüşmüştür. Bu asabiyet zengini baştan çıkartıyor. O, fakirin başını sıvazlayıp gönlünü almayı zül addediyor. İstediğini yapabilme cüreti konumunu kaybetme korkusu ile birleşince ortaya Firavun ve Nemrut’u aratmayan çağdaş bir zalim tipi çıkıyor. Bu zalimin statüsünü devam ettirebilmesini sağlayan en önemli amil ekonomik kaygı, refah arayışı ya da kariyer endişesinin hayatın tek amacı gibi dayatılmasıdır. İnsanı bu dayatmadan kurtarmadan kalbinin ve ruhunun nefes almasını sağlamak mümkün olmayacak.
Her şeyi ekonomiye irca eden istismarcı zihniyetten salim kalmanın çaresi Hazreti Peygamber Efendimiz’in dünyaya bakışı ve muamelesinde saklıdır. O’nun gibi yaşamaya çalışmak sadece bizim değil, çağdaş sömürgecilerin elinde inim inim inleyen insanlığın da tek kurtuluş yoludur. Ümmet-i Muhammed’denim diyorsak bir hayat tarzı olarak Sünnet’in mal, mülk ve varlığa karşı tutumunu anlamak, anladığımızı yaşamak ve yaşadığımızı elimiz, dilimiz, gözümüz ve işimizde göstermek zorundayız. Zengin-fakir, patron-işçi, amir-memur hepimiz, hangi makam, statü ve mevkide olursak olalım nebevî hayat tarzından kendimize ait dersler çıkarmalı, yaptığımız ve işlediğimiz ile Âlemlere Rahmet Efendimiz’den ne kadar onay alacağımızın kendi kendine muhasebesini yapmalıyız. Unutmayalım ki O bize şahit, biz ise O’nun ümmeti olarak bütün insanlığa şahit olarak gönderildik.
Kaynak: Mehmet Köprülü, Altınoluk Dergisi, Sayı: 431